1895 Trabzon Olaylarının Yargıya İntikali ve İsyancı Ermenilerin Mahkeme Kayıtlarına Geçen İfadelerinin Sosyal Psikoloji Açısından Yorumu

Giriş

Türklerinin Anadolu’ya girişi ile birlikte sekiz asırdan fazla Türk hakimiyetinde kalan Ermeniler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmeye başlamışlardı. Fransız İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçilik akımının Balkanlar’daki etkisini kendilerine örnek alan Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı’dan kopma eğilimlerini açığa çıkarmışlardı. Bu savaş sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile birlikte “Ermeni meselesi” ilk kez uluslararası arenaya çıkartılmış oluyordu.

Bu tarihten sonra Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamayı hedefleyen İngiltere ve Rusya gibi emperyalist güçler Ermeni kartını Türk milletine karşı kullanmaya başlamışlardır. 1880’lerin sonunda kurulan Taşnak ve Hınçak gibi Ermeni komitelerinin Van, Erzurum, Bitlis gibi Doğu Anadolu illerinde çıkartmış oldukları isyanlar zaman içerisinde yaygınlık kazanmış ve 1890 yılında başkent İstanbul’a, 1895’te de Trabzon’a kadar ulaşmıştır. 1890 İstanbul Kumkapı olayları, Ermenilerin Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmek için planlamış oldukları bir isyan hareketiydi. Buradaki amaç, Balkanlar’daki Hıristiyan toplulukların bağımsızlıklarını elde etme mücadelelerinde kullanmış oldukları “Türkler Hıristiyanları katlediyor!” propagandasıyla Avrupa devletlerini meselenin içerisine çekmekti. Bu sayede Osmanlı İmparatorluğu’nun doğusunda bulunan Hıristiyan topluluk kurtarılmış olacak ve Ermeniler tarihte hiç elde edememiş oldukları bağımsız devlet konumuna gelmiş olacaklardı. Bu niyetlere bağlı olarak Ermenilerin sürekli çıkartmış oldukları isyanlar, meselenin sıcaklığını koruyarak 20. yüzyıla sarkmasına neden olmuştur.

Biz bu çalışmamızda 1895’te Trabzon’da meydana gelen olayların mahkemeye intikal sürecini ve mahkemedeki ifadelerin sosyal psikoloji açısından yorumunu yapacağız.

Olayın Kısa Özeti[1]

Herhangi bir din ve etnisite kaygısı taşımaksızın yapılan nüfus sayımlarına ve hazırlanmış olan salnamelere göre Osmanlı ülkesinde 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde % 7 civarında bir Ermeni nüfus yaşamaktaydı. Bu oran Osmanlının en önemli ve en büyük Anadolu vilâyetlerinden birisi olan Trabzon Vilâyeti’nde daha azdı ve % 4 düzeyindeydi.

Vilâyet genelinde oran bu şekilde iken 18 Ekim 1893 tarihli bir belgede Trabzon’daki Ermeni nüfusuyla ilgili ayrıntılı bilgi mevcuttur. Vali Kadri Bey tarafından Dahiliye Nezareti’ne çekilen telgrafta Trabzon sancağı dâhilinde erkek ve kadın 22.681 Ermeni olduğu ve bunlardan 6.000 kişinin Trabzon şehrinde oturduğu, Canik Sancağı’nda erkek ve kadın 18.174 ve Gümüşhane Sancağı’nda 1.494 olmak üzere toplam Ermeni nüfusun 42.349 olduğu bildirilmiştir.

Sayısal olarak çok düşük seviyelerde olmasına karşın Trabzon Ermenileri ülke genelinde başlatılan tedhiş hareketlerine kısa süre içerisinde ayak uydurmuş ve kurulmuş olan Hınçak ve Taşnak gibi komitelerin uzantıları 1895’e gelindiğinde kitleyi kışkırtıcı eylemlere başlamışlardır. Trabzon’un bir liman kenti olması şehrin, gerek Osmanlı Devleti’nin diğer vilâyetlerinden, gerekse yabancı ülkelerden ve özellikle Rusya’dan göç almasına imkân sağlamaktaydı. Bu özellik, terör komitelerinin dikkatlerinden kaçmamıştır. Kapitülasyonların sağlamış olduğu ulaşım ve haberleşme imkânları Ermeni terör gruplarının eylemlerinin psikolojik atmosferinin alt yapısını oluşturmakta önemli işlev görmekteydi. Bu imkânları kullanan terör komiteleri şehre yasadışı (?) yayın sokuyor ve buna paralel olarak zaman zaman şehre giriş çıkış yapan lider kadrolar Ermeni cemaatine yönelik ajitasyon çalışmaları yürütüyorlardı. 1890’ların başlarından itibaren Trabzon’da etkili bir terör komitesi teşkilatlanmasının varlığı bu komite içerisinde Marmaryan isimli bir Ermeni’nin yer alması ve bu zatın Trabzon’daki Avusturya Konsoloshanesi’nde çalışıyor olması yukarıdaki yargıyı destekleyici niteliktedir. Trabzon Vilâyeti ve Zabtiye Nezareti’nin yaptığı çalışmalar sonucunda Trabzon’da faaliyet gösteren Ermeni Terör Komitesi ortaya çıkarılmıştır.

Ortaya çıkarılan Ermeni komitesi üyeleri İstinaf Mahkemesi’nce yargılanmış, komite reisinin idamına, üyelerden 4 kişinin müebbed ve 22 kişinin 15 sene kalabendliğe ve bazı şahısların da çeşitli cezalara çarptırılmasına karar verilmiştir.

Bu tedbirler Trabzon’da Ermeni terör örgütlerinin yaygınlaşıp gelişmesinin önünü alamamıştır. 1895’e gelindiğinde diğer Osmanlı kentlerinde olduğu gibi Trabzon’da da Ermeni olayları başlamıştır. Ermeni terör komitelerinin üyeleri sansasyonel eylemlere ve suikastlara girişmişlerdir. Uygulamış oldukları strateji hem cemaat içine hem de dışına yönelikti. Cemaat içine yönelik strateji, örgüte destek vermeyen insanları korkutma ve hatta suikast yöntemleriyle yıldırmaya yönelikti (Karacakaya, 2006: 15-16) ve buradaki amaç, cemaat içi bütünleşmeyi sağlayarak devlete olan bağlılığı ortadan kaldırıp gelecekteki bağımsızlığın insan unsurunu oluşturmaktı. Burada lokomotif, din adamları ve öğretmenler olacaktı. Cemaat dışı suikastlar önemli devlet adamlarına yönelikti ve bundaki amaç hem örgüt mensuplarına moral kazandırmak hem de yabancı kamuoyunun dikkatini bu olaylara çekip propagandaya girişmekti.[2] Buradaki en önemli amaç ise bozulan asayiş karşısında Osmanlı güvenlik birimlerinin önlemlerini “Türkler Hıristiyanları öldürüyor!” tekerlemesiyle Hıristiyan Avrupa kamuoyunu meselenin içerisine çekmek ve dış müdahaleye zemin hazırlayıp Osmanlı Devleti’ne yargı erkini kullandırtmamaktı. Bu süreç aslında 1878 tarihli Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle uluslararası sahneye çıkartılmış olan meselenin hamilerini harekete geçirmeye yönelik olarak işletiliyordu.

İşte 1895 yılının Ekim ayı içinde Trabzon’da meydana gelen Ermeni isyanı bu türden bir olaydı.

Van’dan gelip misafir olarak Trabzon’da kalmakta olan eski Van Valisi Bahri Paşa ve Trabzon Redif Fırkası Kumandanı Ahmed Hamdi Paşa ile tesadüfen yanlarında bulunan İran Devleti’nin Trabzon Kârperdâzı Rahmi Han ve Telgraf ve Posta Başmüdürü Hacı Ömer Efendi ve Vilâyet Alaybeyi Süleyman Beye 20 Eylül Çarşamba günü (2 Ekim 1895) akşam üzeri Uzun Sokak olarak bilinen caddeden geçerken iki Ermeni militanı tarafından ateş açılmıştır. Suikast girişiminde Bahri Paşa kalçasından ve Hamdi Paşa da ayağından yaralanmıştır. Eylemi gerçekleştiren iki Ermeni yakalanırken olaya karışan ve destek verenlerden kaçıp izini kaybettirenler olmuştur. Bu olaydan iki gün sonra, yani Cuma günü gece olayı görmüş olan birkaç Müslüman, polis tarafından aranmakta olan berber Stephan’ın oğlu Haçik’e Ayavasil Mahallesi’nde bir sokakta rastlamışlar ve ona sözlü olarak sataşmışlardır. Bunun üzerine zanlı, silahını çekerek Müslümanların üzerine ateş açmış ve silah seslerini duyup sokağa inen Rahmi Efendi adında bir Müslüman ölmüştür.

Olayların peş peşe yaşanması halkın galeyana gelmesine ve sokağa dökülmesine yol açmıştı. Şehirde meydana gelen bu hadiseler, köylerde “Ermeniler hükümet dairesini basmış ve valiyi öldürmüş” diye yankılanınca Müslümanlar kitleler halinde şehre akmaya başladı. Güvenlik birimleri ve toplumun ileri gelenleri bu olay üzerine gerekli tedbirleri alarak halkı sakinleştirmişlerdi. Ancak cinayetle ilgili aranan kişinin bir türlü yakalanamaması, Ermenilerin dükkânlarını açmayarak tepki psikolojisine yönelmeleri ve Ermeni cemaatinin dini lideri Marhasa Vekili Mesrob ve diğer ileri gelenlerin gelişen olaylar karşısındaki kayıtsızlıkları toplumlar arası ilişkileri oldukça germiştir. Yaşanılan bu olaylarla başkent İstanbul’da meydana gelen benzer olayların ilişkilendirilmesi toplumsal gerilimi tırmandıran bir başka etmendi.

Toplumun giderek gerilmesi, Ermenilerin silah taşımaya başlaması ve çoğunun dükkânlarını açmaması ve çevre köylerde oturan Ermenilerin şehre inip toplanmaya başlamaları bir kalkışma hareketinin habercisi idi. Vali ve Belediye Başkanının 26 Eylül Salı günü çarşıdaki Müslüman ve Hıristiyan halkı sakinleştirme faaliyetleri sürerken, saat beş bucuk civarında meydanın doğu tarafından tüfek ve tabanca sesleri duyuldu. Kendilerinde cesaret bulan Ermeniler, polis ve halkın üzerine ateş etmeye başladı. Müslüman ahaliden üç beş kişinin yaralanması, ikisinin de ölmesi, orada toplanan Müslüman ve Rum ahâlînin kızgınlığına sebep olmuş, bunun üzerine karşılıklı çarpışmalar şiddetlenmiş, çatışmalar ancak saat 9 civarında kontrol altına alınabilmiştir.

Ertesi gün yapılan incelemelerde Ermenilerden 182 ölü, 18 yaralı, Müslümanlardan ise 11 ölü, 25 yaralı olduğu anlaşılmıştır.

Olaylar yatıştıktan sonra evlerde, hanlarda, mağazalarda kapanıp kalmış olan Ermeniler saklandıkları yerlerden çıkarılmışlar, askerlik ve hükümet dairelerine yerleştirilmişler ve ihtiyaçları karşılanmıştır. Asayişin sağlanmasından sonra, içlerinde sâbıkası olanlar ve zanlı bulunanlar Dîvân-ı Harb’e teslim edilmişler, kalanlar ise evlerine dönmüşlerdir. Yabancılardan olaylar sırasında konsoloshânelere ilticâ edenler de evlerine nakledilmişlerdir. Olaylar sırasında konsoloshâneler, okullar, mabetler ve yabancıların konutlarının bir saldırıya uğramaması için tedbirler alınmıştır.

Asayişin sağlanması ve kamu düzeninin yeniden tesis edilmesinden sonra olayın nasıl ve kimler tarafından başlatıldığı araştırılmıştır. Olayların başladığı Salı günü sabahı İstanbul’dan gelen Avusturya vapurundan birkaç Ermeni fedâisinin çıkması ve vapurun getirmiş olduğu postadan dağıtılan mektupların etkisi hadisenin tetikleyici unsurlarıydı. Olayların cereyan şekli organize bir hareket olduğunu göstermektedir. Olayın meydana geldiği gün köylerde oturan Ermenilerin şehre inmesi, esnafın kepenk kapatması ve aynı anda birkaç yerden ateşin başlaması bunu doğrular niteliktedir.

Trabzon hadisesinden sonra Gümüşhane’de de olaylar çıkmıştır. Gümüşhane’de meydana gelen olaylar da kısa bir süre içinde yatıştırılmış, silahları ile birlikte kiliselere kapanan Ermeniler çıkarılarak yerlerine gönderilmişler, yağmalanan eşyaları geri alınmıştır.

Trabzon’da meydana gelen olaylar sonrasında sıkıyönetim ilân edilmiş, gerekli hazırlıklar yapılarak, başkent durumdan haberdar edilmiştir. İstanbul’dan gelen talimatlar çerçevesinde öncelikli olarak zarara uğrayanların zararlarının tazmini ve suçluların yargılanmaları yoluna gidilmiştir. Bu süreç ile ilgili olarak arşiv belgelerine dayalı olarak yapılan ve Trabzon Belediyesi tarafından 2007 Nisan ayında basılan bilimsel çalışmada yer alan şu bilgiler olayın örgüt ve sosyolojik boyutunu ortaya koyar niteliktedir (Bilgin ve diğerleri, 2007: 31-32):

“Trabzon hadisesi sebebiyle tutuklu bulunan bir papazın, olayları kışkırtanların Doğramacı Manuk ve Mekteb Muallimi Kirkor olduğunu ifade etmesi üzerine Manuk’un evinde yapılan aramada çeşitli silahlar, fişek imalatına mahsus aletler, Trabzon Ermeni Fesâd Komitesi adına iki parça büyük damga ve birçok yasak gazete ve komite tarafından Merzifon için tertîp olunmuş evrâk ve Erzincan ile Trabzon arasında mahramâne muhâbereye mahsûs şifre anahtarları bulunmuştur.

Manuk Tatosyan’ın evinde ele geçen şifreli mektuplar, isyandan önce Ermenilerin muhabereyi nasıl sağladıkları ve Anadolu isyanlarını nasıl bir plân çerçevesinde gerçekleştirdiklerinin delili olmaktadır. Bu mektupların büyük çoğunluğunda, özellikle gazetelerin ulaşıp ulaşmadığı, silâh, fişek ve baruta duyulan ihtiyaç, yazışmalarda şifre ve takma isim kullanılmasına özen gösterilmesi, hapishânede bulunan Ermenilerin durumları, dinamit yapımının öğrenilmesi, para yardımı ve istihbarat işleri hakkında bilgiler bulunmaktadır.

Trabzon’da Ermeniler tarafından çıkarılan olaylarla ilgili olarak mahkemede ifade veren birçok Ermeni, olayların tahrik ve teşvikçisinin Artin Şahrikyan olduğundan hiç şüphe olmadığını belirtmişlerdir.”

(Bilgin ve diğerleri, 2007:31).

Burada Artin Şahrikyan örneğinde dikkati çeken en önemli husus, olayın liderlik boyutudur. Bir an için bir kalabalığı bir şeye doğru sürüklemek, bir barikatı savunmak için canlarını feda ettirecek hareketlere karar verdirmek gerektiği zaman, kitle üzerinde çabuk ve süratli telkinler yapılarak etki edilmesi gerekir. Bunun için de kalabalığın bazı olaylara önceden hazırlanmış olması ve onu sürüklemek isteyenin, başka bir üstünlüğe sahip olması gerekir (Le Bon, 2001: 86). Kitle psikolojisi kuramcılarının bu tespitinin gereklerinin 1895 Trabzon Olayları örneğinde Artin Şahrikyan tarafından fazlasıyla yerine getirildiğini görmekteyiz.

Yargı Süreci

1895 Trabzon Ermeni olaylarını önlemek amacıyla İdare-i Örfi ilân edilmiş ve İstanbul’dan gelen talimat çerçevesinde suçluların ortaya çıkarılıp yargılanması amacıyla Divan-ı Harb kurulmasına karar verilmiştir. Kurulan mahkemenin başkanlığına da Rize’de bulunan Mirliva Salih Paşa getirilmiştir.

Yargılamalar sırasında Trabzon olaylarının tahrikçisi ve teşvikçisinin Artin Şahrikyan Efendi ve arkadaşları olduğu, birçok Ermeni tarafından itiraf edilmiştir (Bilgin ve diğerleri, 2007: 31). Trabzon’da Ermeniler tarafından çıkarılan olaylarla ilgili olarak yakalanan ve mahkemede ifadesine başvurulanlardan biri, Arabyan Hacı Mardiros Efendi’dir. Arabyan Hacı Mardiros Efendi’nin mahkemede dikkate değer açıklamaları olmuştur: Trabzon Ermeni komitesi üyelerinin Ağustos ayı içerisinde bir akşam saat bir civarında Zefanos karyesinde bulunan evlerine geldiklerini, biri uzun diğeri orta boylu ve kara sakallı silahlı iki şahsın, Ermeni Cem’iyet-i İhtilâliyesi tarafından yollandıklarını, cem’iyet-i ihtilâliye mührüyle mühürlü ve kırmızı yazılı bir mektup verdiklerini, mektupta cem’iyet-i ihtilâliye için 600 Osmanlı lirası verilmesinin istendiğini, oradan Gayzak’ın evine gittiklerini, bu olaydan sonra kendilerini koruduklarını, dışarıya çıkmadıklarını, nihayet şehre indikleri zaman yüzü sarılı bir Ermeninin evlerine gelerek yine 600 lira istediğini, bu paranın verilmemesi üzerine gönderilen yeni bir yazıda talep edilen 600 liranın verilmesini, verilmez ise öldürüleceklerini kendilerine bildirmişler. Bu yazı üzerine Arabyan Hacı Mardiros Efendi durumu İngiliz konsolosuna haber vermiş, hükümet yetkililerine bildirmemiştir. Benzer şekilde birçok Ermeni de korkudan komitecilerin baskılarını hükümete şikayet edememişlerdir. Ayrıca komiteci Ermenilerin tehditlerinden korkan Ermeniler, olaylar hakkında bildiklerini açıklamaktan kaçınmışlardır. Papaz Vahan Efendi (Çulcu, 1990: 61).

Mahkeme kayıtları incelendiğinde dikkati çeken başka bir husus, ele geçirilen Ermenilerin genellikle olan bitenden haberi yokmuş gibi bir davranış içerisinde olmalarıdır. Ancak suçları şahitlerce ispat edildiğinde veya hapishaneye girdiklerinde, itirafçı olarak her şeyi anlattıkları görülmektedir.

1895 Trabzon Ermeni Olayları ile ilgili yapılan yargılamaların sonucunda suçları sabit görülen Papaz Vahan, Koçyan, Armanak, Haçik ve Misak’ın idamlarına karar verilmiş, Setrak’ın 15 ve Mertad’ın 10 sene müddetlerle kürek cezasına çarptırılmaları uygun bulunmuştur. Bunların yanında olaylara karıştığı gerekçesiyle birçok asker ve sivil görevli de çeşitli cezalara çarptırılmıştır.

Sonuç

1895 Trabzon olaylarına karışan Ermeniler’den 28 kişi Mülkiye Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 58. maddesine göre Divan-ı Harb’de yargılanmış, 5 kişinin idamına, 2 kişinin 10 ila 15 sene kürek cezasına çarptırılmasına, 5 kişinin beraatına, geri kalan 16 dosyanın da eksikleri dolayısıyla iadesine karar verilmiştir. Ancak idam kararları uygulanmamıştır. Trabzon Vilayeti’nden gelen istek ve iki toplum arasında tekrar kıtal olayının yaşanabileceği endişeleri üzerine 25 Kasım 1895’de Sadrazam Kamil Paşa, Padişaha yazdığı tezkirede bu kişilerin idam cezalarının kaldırılmasını talep etmiş ve daha sonra da bu cezalar Padişah tarafından kaldırılmıştır.

Trabzon olaylarına karışan Ermenilerin liderliğini din adamlarının ve öğretmenlerin yaptığını görmekteyiz. Topluma yön vermede etkili olan bu iki unsur, Osmanlı Devleti’ne karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesinde milliyetçiliğin de en önemli lokomotifi idi.

İsyanda rol alan kişilerin Trabzon’daki Ermeni toplumunu top yekûn harekete geçirebilmek için cemaat içi şiddet yöntemlerine başvurduğu göze çarpan en önemli unsurlardan biridir. Gizli komite üyelerinin emirlerine uymayanların şiddetle cezalandırılması, örgütsel gücü artırmada ve Ermeni toplumunun Osmanlı Devleti’ne yönelik vatandaşlık bağını zayıflatmada, hatta kesmede korkuya dayalı örgütsel bir yöntem olarak kullanılmıştır.

Zanlıların mahkemedeki ifadelerinde kendilerine yönelik iddialara kısa cevaplar vererek “hayır” yöntemini kullanmaları örgüt üyeleri tarafından eylem öncesi bir hazırlık sürecinden geçirildiklerini akla getirmektedir. İddiaları kabul etmeme kararlılığını göstermede yabancı devletlerin diplomatik misyonlarının Osmanlı merkez yönetimine baskı kurup cezaların af ettirilmesini sağlayacaklarına yönelik beslenen umudun etkili olduğu söylenebilir. Daha önce kamu düzenini bozmaya yönelik gizli faaliyetlere karışan Ermenilerin af edilmiş olması, 1895 Trabzon İsyanı’na katılan Ermenilerin cesaretlerini artırmıştır.

İsyana katılan Ermenilerden bazılarının mahkemeyi yanıltmak için cemaat içerisindeki mezhepsel bölünmüşlüğü ön plana çıkarttıkları, özellikle Protestanlığa vurgu yapılarak cemaat tarafından dışlandıkları argümanının arkasına saklanarak kendilerini kurtarmaya çalıştıkları dikkati çeken başka bir durumdur.

Mahkeme tutanaklarından isyana katılan Ermenilerin Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan yabancı devletlerden cesaret aldıkları, bu noktadan hareketle devlet üzerinde dış baskıyı artırmak maksadıyla provakatif eylemlere giriştikleri anlaşılmaktadır. Bu noktadan hareketle Ermenilerin dış destekle siyasî sonuçlar alma umudunu taşıdıkları söylenebilir.

Açıklamalar

[1] Hüseyin Nazım Paşa, 2003: 160-169; Halaçoğlu, 2005; Çiçek, 2000; Şahin, 2006: 123-140; Halaçoğlu, 2003: 28-46; Keskin, 2007: 597-610; Bilgin ve diğerleri, 2007: 24-32.

[2] Ermenilerin şiddet üzerinden yürütmüş oldukları propaganda yöntemleri için bkz. Koloğlu, 1996: 131-145.

Kaynakça

Bilgin, Süleyman –Ali Mesut Birinci, –Sezgin Demircioğlu, –Recep Karacakaya, (2007), Arşiv Belgelerine Göre Trabzon’da Ermeni Faaliyetleri-I, Trabzon, s. 24-32.

Çiçek, Rahmi (2000), “Trabzon’da Ermeni Nüfusu ve 1895 Ermeni Olayları”, Türk Kültürü, XXXVIII/451, Ankara.

Çulcu, Murat (1990), Ermeni İddialarının Perde Arkası, Torlakyan Davası, İstanbul.

Halaçoğlu, Ahmet (2003), “1895 Trabzon Ermeni Olaylarının Başlangıcında Ermeniler Arasındaki Muhabere ve Olaya Karışan Ermenilerin Muhakemeleri”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 11, Ankara, s. 28-46.

Halaçoğlu, Ahmet (2005), 1895 Trabzon Olayları ve Ermenilerin Yargılanması, İstanbul.

Hüseyin Nazım Paşa (2003), Hatıralarım: Ermeni Olaylarının İçyüzü, Yay. haz. Tahsin Yıldırım, İstanbul, s. 160-169.

Karacakaya, Recep (2006), Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul.

Keskin, İshak (2007), “1895 Ermeni Olayları ve Trabzon Hadisesi”, Karadeniz Tarihi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Trabzon, s. 597-610.

Koloğlu, Orhan (1996), “Türk’ün Çözemediği Taktik: Propaganda Aracı Olarak Şiddet (1890 Armenie Örneği), Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, 29-31 Mayıs 1995, İstanbul, s. 131-145.

Le Bon, Gustave (2001), Kitleler Psikolojisi, Yay. haz. Yunus Ender, İstanbul.

Şahin, Enis (2006), “Arşiv Belgelerine Göre 1895 Trabzon Ermeni Olayları”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı 1, Trabzon, s. 123-140.

© 2024 - Marmara Üniversitesi