Tehcire Dair Amerikan Kaynaklarının Genel Bir Değerlendirmesi

Ermenilerin tehciri, sebepleri ve sonuçları konusunda Osmanlı resmi belgelerinden sonra en değerli kaynaklar hiç kuşkusuz Amerikan diplomat yazışmaları ve misyoner raporlarıdır. Alman ve Avusturya belgeleri de önemlidir. Ancak onlar Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta müttefikleri olduğu için belgeler – bazı yazarların iddialarına göre – sansürlenmiştir. Ayrıca, kamuoyu oluşturma konusunda İngiltere propaganda dairesinin üzerinde yoğun olarak çalıştığı ve kullandığı kaynaklar Amerikan çıkışlıdır. Günümüzde bile sözde soykırımın kanıtları olarak ortaya konulan belgelerin önemli bir kısmı Amerikan diplomat ve misyonerlerine aittir. Amerikan belgelerini tehcir konusunda başvurulması gereken birincil kaynak yapan ise Amerikan diplomat ve misyonerlerinin tartışma konusu olan dönemde Osmanlı İmparatorluğunda çok farklı yerlerde ve çok sayıda olmalarıdır. 1 Nisan 1917 tarihine, yani Amerika’nın Almanya’ya resmen savaş ilan etmesine kadar, Amerikan diplomat ve misyonerleri tehcirin en önemli takipçisi, gözlemcisi ve hatta yardım faaliyetlerindeki durumlarını göz önüne alırsak, uygulayıcısı olmuşlardır.

Ancak bu öneme dikkat çekildikten sonra, Amerikan belgeleriyle ilgili vurgulanması gereken bir nokta vardır. Özellikle bugün Ermeni tarihçisi ve propagandacıları tarafından sözde soykırımı kanıtlamak için kullanılan misyoner raporlarının büyük bir kısmı savaşın bitiminden sonra Türkiye aleyhine koz olarak kullanılmak üzere American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) başkanı James L. Barton tarafından yazdırılmıştır. Dolayısıyla Amerikan tehcir kaynaklarını üç grupta değerlendirmek gerekir.

  1. Tehcir esnasında Anadolu’da görev yapan diplomatların elçiliğe veya Dışişleri Bakanlığı’na yazdıkları resmi ve gizli raporlar,
  2. Yardım kuruluşları veya Amerikan okullarında görev yapan misyonerlerin rapor ve hatıratları,
  3. Savaş sonrasında görev yapanlara yazdırılan tanık ifadeleri ve hatıratlar.

Birinci maddede sözü edilen belgelerin büyük bir kısmı Morgenthau kanalıyla Amerika Dışişleri bakanlığına gönderilmiştir. Morgenthau Kasım 1913-Şubat 1916 tarihleri arasında elçilik yaptığı İstanbul’da her zaman iki Ermeni yardımcısının etkisinde kalmıştır. Asıl mesleği emlak yatırımcılığı ve müteahhitliktir. Bu nedenle diplomasi deneyimi ve bilgisi de yoktu. Ne Türkçe ne de Fransızca gibi görevini hakkıyla yerine getirebilmesi için gerekli dilleri bilmemekteydi. Morgenthau’nun bu zaaflarını Ermeni katipleri çok iyi değerlendirmiş ve onu Ermeni davasına hizmet eden bir diplomat haline getirmişlerdir (Morgenthau, 2004). Amerikan elçisi olarak tehcir ve uygulaması hakkında konsolos ve misyonerlerden gelen raporları kendi gözlemlerini de katarak sıklıkla merkeze iletmiştir. Bununla birlikte elçiliğin raporlarının nasıl hazırlandığını Heath Lowry eserinde (Lowry, 2001) çok ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Elçilik raporlarının Morgenthau’nun iki Ermeni katibi tarafından hazırlanması bu belgelere kuşkuyla yaklaşmamız için yeterli sebeptir. Ancak çok daha önemlisi konsolosların da yazdıkları raporlarda Ermeni yardımcılarının payı olduğudur. Unutulmamalıdır ki, konsolosluk tercümanlarının büyük bir çoğunluğu İngilizce bilen Batıda okumuş Ermeni gençlerinden seçilmiştir. Bunlar genelde hiç Türkçe bilmeyen konsolosları yazdıkları raporlarla yönlendirmişlerdir. Tercümanların tesadüfen konsolosluk çalışanı olamayacakları, o dönemde Anadolu’da Ermeni siyasi partilerinin etkinliği göz önüne alındığında mümkün gözükmemektedir. Kanaatimizce, Amerika’yı savaşa ikna etmek için Ermeni tehcirini kullanan İngiliz propaganda dairesi, Taşnak ve Hınçak partilerinin de yardımıyla adamlarını ABD konsolosluklarına yerleştirmişlerdir. İzmir Amerikan konsolosu Philip Hoffman ve Beyrut konsolosu Mr. Hollis’in yazdıkları birkaç raporda Ermeni tercümanların güvenilmezliğinden yakındıkları belgelere yansımıştır. Ne yazık ki, henüz o dönemde Türkiye’de bulunan konsolosluklar hakkında monografik çalışmalar yapılmadığı için bu konudaki muhtemel delilleri şimdilik ortaya koymak mümkün değildir. Fakat özellikle Bükreş’te üstlenen Taşnak Enformasyon bürosunun hazırladığı uydurma propaganda raporlarının elçilik ve konsolosluk raporuna dönüştüğü tarafımızdan tespit edilmiştir.

Amerikan diplomatlarının raporlarının genelde ekinde yer alan ve ikinci grupta değerlendirdiğimiz misyoner raporları ve hatıratlar ise, tehcir esnasında çekilen sıkıntıları tasvir etmesi bakımından sıklıkla kullanılmaktadır. Doğrusu misyonerlerin Anadolu’nun pek çok ücra yerinde görev yapmış olmaları tarihçiler için önemli bir şanstır. Sonuçta Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa giren Batılı diplomat ve misyonerlerin sınır dışı edilmelerinden sonra olaylara en yakın kalan Batılı gözlemciler onlardır. Sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazladır. ABCFM verilerine göre savaş öncesinde Anadolu’da 145 misyoner yüzlerce merkezde görev yapmaktaydı. Kendilerine 800 kadar yerli Hıristiyan yardımcı oluyordu ve bunların çoğu Ermenilerdi (Barton, 1930). Ne var ki, misyonerlerin çoğu kez yazdıkları olaylara tanık olmadan, bağlantıda oldukları Ermenilerin ağzından bilgi verdikleri gözden kaçmaktadır. Gerçekten de misyonerlerin yazdıkları ciddi bir analize tabi tutulduğunda doğrudan tanık oldukları olayların son derece az ve sınırlı bir alana ait olduğu görülmektedir. Ancak, yine dikkat çekicidir ki, misyonerlerin büyük bir kısmı gerek gözlem raporlarında gerekse de hatıratlarında pek çok olayı tanıkmış gibi tasvir etmektedirler. Buna rağmen eleştirel bir göz, raporu dikkatle okuduğunda tanık olunan değil, tanık olduğunu söyleyenlerin tanıklığının anlatıldığını kolaylıkla görecektir.

Üçüncü grupta değerlendirdiğimiz ve 1918 yılından itibaren James L. Barton tarafından misyonerlerin yeminli raporları şeklinde ortaya konan kaynak grubu ise olayların üzerinden 3-4 sene geçtikten sonra kaleme alındığı için pek çok maddi hata içermektedir (Barton, 1998). Bu belgelere eleştirel bir gözle bakıldığında yer, tarih ve kişilerin birbirleriyle karıştırıldığı daha kolay tespit edilebilmektedir. Ancak çok daha önemlisi, bu tanık ifadeleri maksatlı olarak yazdırılmıştır. I. Dünya savaşının bitiminden sonra ve Paris Barış Konferansı öncesinde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin mağdur olduklarını, katliama uğradıklarını ve devlet kurma haklarının ellerinden alındığını öne süren Ermeni lobisi, konferansa katılan ülke delegasyonlarını ve özellikle kamuoyunu ikna etmek için abartılmış tehcir hikayelerine gereksinim duymuştur. Bu yüzden Ermenilerin suçlu ve tahrik edici olduklarını gösteren hiçbir tasvir bu misyoner raporlarında yer almamıştır. Hemen, bütün tanık ifadeleri tehcir esnasında Ermenilerin çektikleri sıkıntıları, tutuklamaları ve tanık olunmayan ama duyulan katliamları yazmışlardır. Sayıları Ermenilerden çok daha fazla olmasına rağmen Müslüman mültecilerin dramı bu ifadelere veya raporlara çok çok az yansımıştır. Misyonerler yazıklarıyla kafalarında adeta bir “getto” meydana getirmişlerdir: Halbuki Anadolu Hıristiyanları bu tür bir tecrit hayatı asla sürmemişlerdir. Mesela Kafkasya’dan sürgün edilen ve yollarda açlık, susuzluk ve salgın hastalıklardan dolayı Ermenilerden fazla kayıp veren Müslümanların trajedisi, misyonerler raporlarına hiç yansımamaktadır (McCarthy, 1998). Dolayısıyla misyoner raporları ve savaş sonrası kaleme alınan tanık ifadeleri duygu sömürüsü yapmak ve Ermenilere sempati duyulmasını sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır. Bunların yaşanan olayları tüm çıplaklığı ile yansıttığı söylenemez. Nitekim Amiral Bristol de raporlarında sıklıkla misyonerlerin tehcir sırasında tek taraflı, tutarsız, gerçek dışı, abartılı ve yanlış yönlendirici bilgilerle kamuoylarını yanılttığından yakınmıştır.

Bununla birlikte kuşkuyla bakılmak koşuluyla Amerikan belgeleri, Ermeni tehcirinin daha iyi anlaşılması için kullanılması elzem bir kaynak grubudur. Bir tarihçi için bu belgelerin kullanımındaki en tehlikeli tuzak, bu raporları mahkeme tutanağı gibi gerçek bir hukuki belge olarak ve Türk milletinin geçmişini mahkum etmek amacıyla kullanmaktır. Amerikan belgeleri Osmanlı belgeleriyle birlikte kullanıldığında, tehcir hakkında bugün Ermeni tarihçiliğinin ortaya attığı pek çok gerçek dışı detaya açıklık kazandırmaktadır.

Kaynakça

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan

Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute[:en]

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan

Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute

Not

Kemal Çiçek, “Amerikan Kaynaklarında Tehcir”, Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, 2008, s. 323-344’den kısaltılmıştır.

© 2024 - Marmara Üniversitesi