Hamidiye Hafif Süvari Alaylarının Kuruluşu

Hamidiye alayları projesini geliştirişken, II. Abdülhamid’in zihninde aşiretleri devlete bağlayarak onları bölgesel isyanları önleyici güç olarak kullanma düşüncesi vardı. II. Abdülhamid’in böyle bir projeyi hayata geçirme isteğinin temelinde bir süredir yaşanmakta olan gelişmelerin de payı vardı. Bunlar sıralanacak olursa aşağıdaki gibidir (Kodaman, 2010, s. 135-136):

  • Büyük Devletlerin, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne harp açmasını önleyememeleri ve seyirci kalmaları.
  • Berlin Antlaşmasının 61. maddesiyle ilk defa Şark Meselesinin Müslümanların yoğun olduğu Anadolu’ya, özellikle Doğu Anadolu’ya intikal ettirilmesi ve bölgenin hukuki ve siyasi statüsünün tartışılır hale getirilmesi.
  • 1878’e kadar “millet-i sadıka” olarak bilinen Ermenilerin, meşru devletlerine karşı isyan etme şeklindeki faaliyetleriyle düşmanca tavır koymaları.
  • Doğu Anadolu’da Rus işgalini sempati ile karşılamaları ve bazılarının da Ruslarla işbirliği yaparak Müslümanlara kötü muamelede bulunmaları.
  • Ermeni Patriği Nerses’in Rus Başkomutanı Grandük Nikolay’dan, imzalanacak olan Ayastefanos Ateşkes anlaşmasına, Ermenilere muhtariyet öngören bir maddenin konulmasını talep etmesi.
  • İngiliz Elçisi Layard’ın teşvikiyle bir Ermeni heyetinin Berlin Kongresine gönderilmesi ve antlaşma metnine Ermeniler için özel reformlar öngören 61. maddenin ilave ettirilmesi.
  • Ermenilerin Doğu Anadolu’da, silahlı birlikler, çeteler, örgütler oluşturmaları ve halka silah dağıtmaları.
  • Taşnak ve Hınçak cemiyetlerinin, her yerde şubeler açarak propaganda faaliyetlerine hız vermeleri.

Bütün bu gelişmeler II. Abdülhamid’in tedbirli olmasını gerektiriyordu. Çünkü II. Abdülhamid, Balkanlar üzerindeki yoğun baskıyı görüyor, Osmanlı Rumelisini bir bütün halinde elinde tutmanın zorluğunu idrak ediyordu. Bu nedenle de Doğu vilayetlerini ve bütün Anadolu’yu elinde daha sıkı tutmak, buraları Müslümanlığın son kalesine dönüştürmek istiyordu. Ayrıca bu dönemde Avrupalı devletlerin doğuda bir Ermeni devleti kurma fikrini de ortaya atmış olmaları Abdülhamid’in böyle bir tedbir almasına yol açmıştır. Yine 93 harbi ve Rusların Kafkasya’yı tamamen ele geçirmesinden sonra Anadolu hem imparatorluğun merkezine, hem de Balkanlar’dan ve Kafkaslardan gelen muhacir akımın toplandığı bir hazneye dönüşmüştü. 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde Rusların Kars, Ardahan bölgelerine yerleşmeleri, Ermenilerin bütün Doğu Anadolu’yu hedef alan eylemlere geçmelerine neden olmuş, bu durum çoğunluğu oluşturan Müslüman halkın tepkisini çekmiş, göçebe aşiretlerin eylemlerinin de şiddetlenmesine neden olmuştur. II. Abdülhamid’in Hamidiye Alaylarını kurarken ve aşiretleri silahlandırırken, bunları sadece gelecekteki bir savaş için değil, yabancılarla işbirliği yapanlara karşı bir caydırıcı güç olarak kullanmayı da tasarladığı söylenebilir (Kodaman, 2011, s. 350-352).

Ilustration 1895 No 2727-7

Ilustration 1895 No 2727-7

II. Abdülhamid Hamidiye alaylarını kurarken merkezi Erzincan’da olan IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa’nın yaptığı tekliften de etkilenmiştir. Müşir Zeki Paşa Rus-Kazak Alaylarını yakından tanımadığından dolayı Hamidiye Alaylarının kurulması fikrinin oluşmasında II. Abdülhamid üzerinde etkili olmuştur (Gürhan, 2006, s. 835). Buna göre Sultan Abdülhamid’in fikir ve düşüncelerine önem verdiği, Şeyh Şamil’in torunlarından Müşir Mehmet Zeki Paşa, Van, Erzurum ve Bitlis taraflarına yaptığı bir seyahat dönüşünde Padişahın “Anadolu’yu nasıl buldun?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Padişahım, Anadolu her bakımdan tamamen ihmal edilmiştir. Hududumuzun öbür tarafındaki Moskoflar ise, bize örnek teşkil edecek derecede gayret göstermektedirler. Mesela bir Kazak teşkilatları var ki, hakikaten örnek alınmağa değer. Ruslar, hudutları içindeki aşiretlerden çok istifade ediyorlar. Bunları silah altına almıyorlar ama yılda bir buçuk ay belli bir yerde topluyorlar, talim ve terbiyeye tabi tutuyorlar ve sonra hepsini yine serbest bırakıp evlerine gidiyorlar. Bağ, bahçe ve tarlalarında, sürülerinin başında çalışma imkânı veriyorlar” (Aytar, 1992, s. 53-54).

M. Zeki Paşa’nın bu anlatımından hemen sonra Padişahın emri ile Hamidiye alaylarının kuruluşuna başlandı. Esas itibariyle Hamidiye alaylarının kuruluşunda Yıldız Sarayı görevlilerinden Şakir Paşa’nın etkisinden de söz edebiliriz. Şakir Paşa da Rus-Kazak alaylarını yakından tanımakta idi ve Hamidiye alayları fikrinin gelişmesinde etkili oldu (Karaca, 1993, s. 174).

Alayların kuruluşuyla, askeri açıdan yararlar düşünüldüğü kadar, yöre halkının medeniyet yolunda ilerleme kaydedecekleri de düşünülmekteydi. Bu şekilde konar göçer aşiretlerin devletin kanun ve nizamları dairesinde hayat seviyeleri yükselecekti. Kuruluş şekilleri aşiretlerin hayat tarzına uydurulacak iptidai mektepler aracılığı ile aşiret çocuklarına eğitim verilecekti. Yine bu birlikler sayesinde Rus sınırı emniyet altına alınacak, Ermeni isyanları önlenecek, bölgenin emniyeti sağlanacaktı. Bölgede güvenliği ve düzeni sağlayacak bir teşkilat olarak kurulacak Hamidiye alayları, aynı zamanda aşiretlerin kanunsuz davranışlarına karşı da kullanılacaktı.

Hamidiye alaylarının kuruluş gayeleri arasında bölgedeki şeyhlerin nüfuzlarını azaltma çabasını da zikretmek gerekir. Çünkü aşiret reisleri şeyhlere göre daha kolay denetim altına alınabiliyordu (Olsen, 1992, s. 35). Bu suretle II. Abdülhamid aşiretleri kontrol ederek bölgedeki otoritesini güçlendirme gibi bir yarar sağlamış da olacaktı.

Bu şekilde teorik çerçevesi çizilen alayların kuruluş ve teşkilatlanma plan ve projeleri İstanbul’da Şakir Paşa’nın görev yaptığı heyet tarafından hazırlandı. Alayların teşkili gündeme gelince, daha öncesinde kanun ve nizamları ihlalden dolayı haklarında kovuşturma açılmış aşiret mensuplarına af çıkarıldı. Şakir Paşa çıkarılan affa rağmen kanunsuz hareketlerde bulunan olursa bunlara göz yumulmaması gerektiği kanaatindeydi. Şakir Paşa bu konuda şöyle diyordu:

Her ne kadar devlet affedici ise de aşiretler alay teşkili fikrine uygun davranmalıdırlar. Alay mensubu olmak onlara gelecekte de eski kötü alışkanlıklarını sürdürme ve kanunları çiğneme hakkının vermemelidir. Aksi halde hükümetin en başta gelen adalet dayanağı hasara uğrayacaktır. Daha önceden böyle bir af uygulaması yapılsa dahi, hukukun korunması açısından, bu daha sonraki olaylara emsal teşkil etmemelidir (Karaca, s. 175).

Hamidiye Hafif Süvari Alaylarının İşleyişi

Servet-i Fünun No 115

Servet-i Fünun No 115

Hamidiye Süvari alayları kuruluşu ile beraber faydalı olacağını göstermişti. Bu durum bölgedeki karışıklıklardan medet uman ve Ermenileri kışkırtmaktan geri durmayan İngiltere ve Rusya’yı rahatsız etmişti. Nitekim Hamidiye Süvari alayları İngiliz parlamentosunda dahi konu ediliyordu. İngiliz parlamentosunun 29 Mart 1892 tarihli oturumunda bir milletvekili, 4. Ordu kumandanlığının Ermenileri Hamidiye Süvari alaylarına bedelini ödemeden beygir tedarik etmeye zorladığı tarzında bir konuşma yapmıştı. Milletvekili beygirlerini vermek istemeyen Ermeniler’in ağır baskılar altında bırakıldıklarına da değinmişti ( BOA, Y.A.HUS. no. 258/6).

Görüldüğü üzere İngiltere Hamidiye Süvari alaylarının kuruluşundan duyduğu rahatsızlığı parlamentosunda dile getirerek uygulamayı yıpratmayı hesap ediyordu. Fakat İngiliz milletvekilinin iddiaları gerçeği ne kadar yansıtıyordu? Böyle bir söylenti çıkması üzerine Sadrazam Cevad Paşa konunun araştırılmasını 4. Ordu komutanlığından istedi. Sonuçta Ermenilerin beygirlerini zorla ellerinden almak gibi bir olayın yaşanmadığı yapılan tahkikat neticesi anlaşıldı.

Şakir Paşa’nın bir raporu da, yabancı ülkelerin, özellikle de İngiltere ve Rusya’nın Hamidiye Süvari Alayları konusundaki art niyetlerini ortaya koyuyordu:

Hamidiye Süvari Alaylarının, Ermeni fesatlarının ve orada fesat çıkarmak isteyen bazı yabancıların melun niyetlerine çelikten bir set olduğu malumdur. Kamil Paşa ve bazı eski devlet adamları söz konusu alayları eleştirmekte iseler de, yabancıların alaylara karşı çıkışı, bu işin ne kadar isabetli olduğunun göstergesidir. Bu teşkilatı, her türlü güçlüğü bertaraf ederek Padişahımız meydana getirdi. Bütün 4. Ordu emrinde bulunan Kürtler ve aşiretler asayişsiz bir ortamda bulunurken, Hamidiye süvari askerliği adı altında onları kendimize bağlamamız sayesinde, şimdi bu alaylar kuvvetli bir zabıta gücü haline geldi. Erzurum civarında Rus konsolosunun eşyasını gasp edenleri bunlar yakaladı. İki aşiret arasında büyük bir çatışmaya dönüşmesi ihtimal dâhilinde olan bir olay, aşiretlerin Hamidiye teşkilatına olan bağlılığı sayesinde, 4. Ordu komutanlığından gönderilen bir telgrafla halledildi. İran sınırında meydana gelen bir İngiliz kızı meselesi de yine Hamidiye alaylarına bağlılık sayesinde kolayca bertaraf edildi.

Nüfus sayımı sayesinde, kayda geçmemiş birçok kişi ortaya çıktı. Daha önce asker olmayı bırakın, devlete itaati bile aklından geçirmeyen Kürtlerden ve bedevi Araplardan bir kesimi padişah kanunnamesi hükümlerini canı gönülden benimseyip itaat ve bağlılıkta birbirleriyle yarışa girdiler. Meydana getirilen teşkilatın menfaatleri, sulh zamanı dışında savaşların yegâne galip gelme sebebi sayılan süvari kuvvetlerini Avrupa devletlerinin ulaşamadığı bir seviyeye çıkardı.

Bu suretle masrafsız ordular oluşturuldu. Sadece kırk altı süvari alayında yirmi beş bin nefer ve hayvan olduğu düşünülürse oluşan güç daha iyi anlaşılır. Anadolu toprağı üzerinde çıkarları olan yabancı güçler bu teşkilatı eleştirmekteyseler de, bu duruma gelen bir teşkilatın ortadan kaldırılması çok kötü tesirler yapar (Süphandağ, 2012, s. 92-94).

Şakir Paşa’nın görüşlerine esas itibariyle Sultan II. Abdülhamid de katılıyordu. Nitekim 1892 Temmuzunda verdiği bir emirle Hamidiye Süvari alay sayısının yüze çıkarılmasını emretti (BOA, Y.PRK. BŞK., no. 26/73).

1894 yılında Taluri’de geniş çaplı bir Ermeni isyanı çıktı. Osmanlı Devleti isyanı bastırma yoluna gitti. Bunun için de askeri harekât düzenlendi. Yapılan faaliyet doğal bir sürecin işlemesi şeklindeydi. Bir yerde isyan çıkmıştı ve devlet o isyanı bastırmak için güvenlik güçlerini devreye sokuyordu. Fakat öteden beri Hamidiye alayları aleyhine bir tavır takınmış olan İngiltere meseleye müdahil olmak istiyordu. 1894 Ekiminde, İngiliz elçiliği Osmanlı hükümetine, gayet acil ve mühimdir ibareli bir mektup yazdı. Mektupta İngiltere Devleti, Taluri’de çıkan Ermeni olaylarına değinerek, olayların bastırılış şeklini beğenmediğini ifade ediyordu. Özellikle de, isyan mıntıkasına sert bir komutan gönderilmesini eleştirip eğer isyanın bastırılması gerekiyorsa, bölgeye mutedil bir komutanın gönderilmesini talep ediyordu.

İngiltere tarafından ortaya konulan bu iddia ve talepler Sultan II. Abdülhamid tarafından öğrenilince Padişah İngiltere’nin haddini aşan taleplerine çok sert bir cevap verdi (BOA, İ.HR, no. 436/51).

Bir memlekette eşkıyalık yapmaya kalkan kişiler olmuşsa onların tenkil ve terbiye edilmesinden daha tabii ve lüzumlu bir şey yoktur. Hal böyle iken İngiltere’nin ‘isyan eden Ermenilerin dağıtılması lazımsa’ gibi dil kullanmış olması hayretle karşılanmıştır. Bu konuda 4. Ordu komutanı Zeki Paşa’ya verilen emir açıktır. Taluri’de Ermeniler isyan etmişler, Müslüman köylerini basıp yakmışlar, ileri gelen Müslümanları katletmişler, Müslüman bir kızı dağa kaldırıp her türlü rezilliği yapmışlardır. Zeki Paşa’nın görevi, hiçbir kanun ve nizam tanımadan bu cürümleri işleyen canileri yakalayıp cezalandırmaktır. Zeki Paşa da aldığı emir doğrultusunda bölgeye hareket etmiştir. İngiltere şunu bilmelidir. Bir memlekette eşkıyalık zuhur etmişse onların üzerine gönderilecek kuvvetlerin komutasının kimin tarafından yerine getirileceğini belirlemek o devletin işidir. Yabancı bir ülkenin, mutedil bir komutan tayin edin gibi garabet bir istekte bulunmaya hak ve salahiyeti yoktur. Burada aranacak özellik komutanın mutedil olması değil, üzerine aldığı görevi layıkıyla yapıp yapamayacağıdır. Hamidiye Hafif Süvari alayları meselesine gelince; bu alaylar Osmanlı askeri kuvvetleri sınıfından olup, kendilerine sancak verilmiştir. Bu alaylar 4. Ordunun idaresi altındadır. Bir intizam dâhilinde talim yaparlar ve diğer Osmanlı askeri kuvvetlerinden bir farkları yoktur. Bunların subayları arasında muvazzaf Osmanlı subayları vardır. Burada yapılan, asayişin sağlanması için üç Hamidiye alayı ile diğer 4. Ordu mensuplarının bölgeye gönderilmesidir. Askeri harekât sırasında eşkıya üzerine nizamiye askeri sevk edilir, Hamidiye alayları da bölgedeki asayişin sağlanması görevini yerine getirir. İngiltere bunu böyle bilsin.

Şu hususu da hatırlatmak gerekir. Ermeni olayları çıktığında, Sultan II. Abdülhamid’in özellikle önem verdiği bir husus vardır. O da, olayların bastırılmasının mutlaka güvenlik güçleri tarafından yerine getirilmesi gereğidir. II. Abdülhamid, saldırıya uğrayan Müslüman halkın Ermenilere karşılık verip meselenin siviller arasında bir çatışmaya dönüşmesini asla istemiyordu. Bu yüzden verdiği emirlerde sivil halkın işe karıştırılmaması gerektiğini sık sık vurgulayacaktır.

Doğu Anadolu’da Rus konsoloslarının kışkırtmasıyla Ermeni olayları yoğunlaşıyordu. Bununla ilgili olarak Zeki Paşa 18 Haziran 1893 tarihli yazısında Rusya’nın Erzurum konsolosu Beyazıt ve havalisinde dolaşarak Hamidiye alayları hakkında bilgi toplamaya çalışıyor. Bu çerçevede konsolos, Beyazıt Üçkilise manastırına gitmiş, buradaki papazlarla görüşmüş. Papazlar konsolosa Hamidiye alaylarının Ermenilere baskı yaptığını, Ermenilerin gasp ve darp edildiğini ifade etmişler. Zeki Paşa raporunda papazların söylediğinin tamamen uydurma olduğunu, bu şekilde hareketin, alay teşkilatının işini güçleştirmeyi ve mümkünse alayları ortadan kaldırtmayı hedeflediğini belirtiyordu. Zeki Paşa bir başka raporunda da benzer hadiselerin yaşandığından söz etmişti. Rus konsolosu ve beraberindeki heyet, bu defa da Kars’a gitmiş, Erzurum’a dönerken havalideki birçok yere uğramıştı. Uğradığı yerlerde Ermenilerle temas ediyor, onların Hamidiye alayları aleyhindeki şikâyetlerini dinliyordu. Zeki Paşa bu şikâyetlerin uydurma şeyler olduğunu da raporunda belirmişti (BOA, BEO, no. 226/16838).

Rusya, Ermenileri kışkırtıp onları isyana sevk etme politikasını sürdürürken, bu süreçte yaşanan olaylarla ilgili olarak Dünya kamuoyunu da yanıltma faaliyetlerini sürdürmekteydi. Nitekim 1893 yılı Ağustos ayı itibariyle yabancı ajanslara Rusya elçiliğinden verilen bilgilerde, Hamidiye alayları mensuplarının Ermenilere saldırdıkları, korkan Ermenilerin sınırdan geçerek Rusya’ya iltica ettiklerini ifade ediliyordu. Rus elçisi Nelidov’un beyanları, Dünya kamuoyunun dikkatini çekmeye yönelikti. Bu suretle Ermenilerin Doğu Anadolu’da katliama uğratıldığı kanaati yerleştirilmiş olacaktı. 4. Ordu Müşiri Zeki Paşa, Rusların iddialarını araştırdı. Esas itibariyle iddiaların hepsi gerçek dışıydı. Hamzaşeyh ve Yoncalı köylerinde yaşanan gelişmeler ise aksettirildiği gibi değildi. Hamzaşeyh 200 haneden, Yoncalı ise 300 haneden müteşekkil köylerdi. Ermenilerin ikamet ettiği bu köylerden Hamzaşeyh’de 15 hane, Yoncalı’da ise 10 kadar hane halkı Müslüman olmak istemişti. Onların böyle bir karar almalarında herhangi bir baskı uygulanmış değildi. Buna karşılık köyde yaşayan diğer Ermeniler, bunların Müslüman olmalarını engellemeye çalışmışlar, çeşitli şekillerde tahriklerde bulunmuşlardı. Bu gergin ortam üzerine bu köylere bir miktar jandarma kuvveti gönderilmişti. Bu arada bazı serseri Ermeniler, Rusya sınırına gitmişler, buradan geri çevrilmişlerdi. Yaşanan olaylar bu tür gelişmeler olup Rus elçisinin iddiaları geçersizdi (BOA, BEO, no. 270/2024).

Ermeni örgütlerinin bölgede yarattıkları terör ciddi boyutlara ulaşmıştı. Bu bağlamda örgütler, Kürt kıyafeti giyip Ermeni köylerini basmaktan, cinayetler işlemeye, isyanlar çıkarmaktan, Ermeni esnafa kepenk kapattırmaya, kendileri ile beraber hareket etmeyen Ermenileri tehdit etmekten, Müslümanları galeyana getirecek bir takım faaliyetlerde bulunmaya kadar birçok eylem gerçekleştirmektedirler. Devlet de bunun farkında olarak önlem almaya çabalıyordu. Nitekim Sultan II. Abdülhamid, terör örgütlerinin hedefini şu şekilde açıklıyordu (Engin 2013, s. 46):

Olaya sebebiyet verenlerin, Müslüman halkı galeyana getirerek Ermeniler aleyhinde bazı hareketlerde bulunmalarını sağlamak ve bu olursa da yabancı ülkeleri müdahale etmeye davet etmek amacında oldukları aşikârdır.

Netice itibariyle Hamidiye Süvari alayları kuruluşundan itibaren Rusya’yı rahatsız etmiş, bu alayların aleyhine propaganda yapmaktan da geri kalmamıştı. Bu anlamda en geçerli yöntem olarak alayların Ermenilere zulüm yaptıkları şeklinde bir söylem geliştirmişti. Bu söylem çerçevesinde Osmanlı resmi makamlarına başvurular yapılıyor, alay mensuplarının cezalandırılması veya alayların ortadan kaldırılması isteniyordu. Bu iddialar çoğu zaman asılsız çıkıyordu. Rusya’nın ve sonrasında İngiltere’nin bu şekilde sık sık rahatsızlığını dile getirmesi aslında Hamidiye Süvari alaylarının işe yaradığının bir göstergesi idi. Alaylar sayesinde bölgede asayişin sağlanması, Rusya’nın Ermenileri isyana teşvik etme çabalarını engelliyordu. Sonuç olarak Hamidiye alaylarının kendilerinden beklenen işlevi yerine getirdiğini ifade etmek mümkündür.

Kaynakça

Aytar, Osman (1992), Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, İstanbul.

Engin, Vahdettin (2013), Asayiş Sultan II. Abdülhamid’in İç Güvenlik Politikası, İstanbul.

Gürhan, Veysel (2006), “Hamidiye Alayları ve Mardin” , I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul.

Karaca, Ali (1993), Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), İstanbul.

Kodaman, Bayram (2010), “II. Abdülhamit ve Kürtler-Ermeniler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, s.135-136.

Kodaman, Bayram (2011), “Hamidiye Hafif Süvari Alayları (II. Abdülhamid ve Doğu Anadolu Aşiretleri)”, Devr-i Hamid Sultan II. Abdülhamid, C. I., Kayseri, s. 350-352.

Olsen, Robert (1992), Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Sait İsyanı, Ankara.

Süphandağ, Kemal (2012), Hamidiye Alayları Ağrı Direnişi ve Zilan Katliamı, İstanbul

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.A.HUS. no. 258/6.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.BŞK., no. 26/73.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Hususi, 114/60, 11 Z 1321.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İ.HR, no. 436/51.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Hususi, 32/96, 4 C 1312.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO, no. 270/2024.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO, no. 226/16838.[:en]

Aytar, Osman (1992), Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, İstanbul.

Engin, Vahdettin (2013), Asayiş Sultan II. Abdülhamid’in İç Güvenlik Politikası, İstanbul.

Gürhan, Veysel (2006), “Hamidiye Alayları ve Mardin” , I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul.

Karaca, Ali (1993), Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), İstanbul.

Kodaman, Bayram (2010), “II. Abdülhamit ve Kürtler-Ermeniler”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, s.135-136.

Kodaman, Bayram (2011), “Hamidiye Hafif Süvari Alayları (II. Abdülhamid ve Doğu Anadolu Aşiretleri)”, Devr-i Hamid Sultan II. Abdülhamid, C. I., Kayseri, s. 350-352.

Olsen, Robert (1992), Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Sait İsyanı, Ankara.

Süphandağ, Kemal (2012), Hamidiye Alayları Ağrı Direnişi ve Zilan Katliamı, İstanbul

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.A.HUS. no. 258/6.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.BŞK., no. 26/73.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Hususi, 114/60, 11 Z 1321.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İ.HR, no. 436/51.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Hususi, 32/96, 4 C 1312.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO, no. 270/2024.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO, no. 226/16838.

© 2024 - Marmara Üniversitesi