Ermeniler ve Eçmiyazin Katogigosluğu

Ermeni Gregoryen Kilisesi’nin en eski ruhanî merkezi, yani bir nevi “papalığı” kabul edilen Eçmiyazin Katogigosluğu 1583’te Revan’ın ele geçirilmesi ile birlikte Osmanlı dene­timine girmişti. Büyük bir ihtimalle bu tarihten itibaren de katogigoslar Osmanlı padişahları tara­fından tayin edilmeye başlanmıştır. Bu durum Eçmiyazin’in Osmanlılar tarafından İran’a bırakıl­ması sonrasında da devam etmiştir.

Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Osmanlı sınırları dışında kalmasına, Eçmiyazin’e tabi olan bü­tün Ermenilerin Osmanlı vatandaşı olmamasına, Eçmiyazin’in Rus işgaline kadar (1828) İran ve Azeri Revan Hanlığı idaresinde bulunmasına rağmen, Ermenilerin en muteber katogigosluğu­nun başkanı Osmanlı padişahları tarafından tayin ve azledilmişlerdi. Yani 1828 yılına kadar Eçmiyazin Katogigosluğu Osmanlı denetimine tâbi olmuştu.

Rus işgali öncesinde, katogigos seçim ve tayini, Eçmiyazin Manastırı’nın gö­rüşünü bildirmesi, İstanbul’da Ermeni Patriği başkanlığında Ermeni ileri gelenlerinin teklifi ve padişahın tasdiki ile gerçekleşirdi. Osmanlılar kendi vatandaşı bazı Ermenilerin de tâbi oldukları Eçmiyazin Katogi­gosluğu’nu denetim altında tutmuşlar, ancak dinî inançlarına göre faaliyetlerinde tamamen serbest bırakmışlardı. Günlük işlerin yapılması aşamalarında herhangi bir görevli tayin ederek katogigosluğun içişlerine müdahelede bulunmamışlardı. İki asırdan daha uzun bir süre Eçmiyazin Katogigoslarının Osmanlı padişahlarınca tayini, Osmanlı sınırları dışındaki Eçmiyazin’e bağlı Ermenilerin de pa­dişaha bağlılığının bir ifadesidir. Siyasi sınırlar içinde olmasalar da, bu Ermenilerin Osmanlı hakimiyetini manevi olarak tanımaları demektir.

Güney Kafkasya, Anadolu ve İran’daki Ermenilere ulaşmanın en iyi yo­lunun Gregoryen Kilisesine nüfuz etmek olduğunu bilen Ruslar, Eçmiyazin Katogigosluğu’na kendi taraftarı olan şahısları tayin ettirmeye çalışmışlardır. Ermeniler tarafından en etkili manevi makam olarak kabul edilen ve Osmanlı padişahlarınca ataması yapılan Eçmiyazin Katogigosluğu’na Rus Çarının doğrudan devreye girmesi sonucu ilk defa 1802’de Rus taraftarı bir rahip atanmıştı. Bu aşamada, Ruslarla anlaşmazlığa düşmek istemeyen Osmanlı yönetimi, çarın bu isteğini kabul etmişti. Böylece Ruslar da Eçmiyazin Katogigosluğu yolu ile Ermeniler arasındaki nüfuzunu daha iyi yerleştirme imkanına kavuşmuştu. Rusya, bölgeye yerleşme planlarını yaparken, Eçmiyazin Katogigosluğu’na kendi taraftarlarının atanmasını sağlayarak Katogigosluktaki muhataplarını da kendisi belirlemeye başlamıştı.

Rusya ile İran arasında yapılan savaşın sonunda 1828 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Eçmiyazin dahil Revan’ın Rusların eline geçmesiyle Eçmiyazin Katogigosluğu için de yeni bir dönem başlamıştı. Ruslar, 1836’da yaptıkları bir düzenleme ile Eçmiyazin katogigoslarının tayin ve azlinde tek yetkili makam olarak Rus Çarını kabul etmişlerdi.

Katogigosun beyannamesinin yer aldığı Ararat Dergisi, 1914

Katogigosun beyannamesinin yer aldığı Ararat Dergisi, 1914

Rusya elindeki katogigoslukta sadece denetleme ile yetinilmemiş, katogigos­luk tamamen Rus kontrolüne alınmış, Güney Kafkasya politikalarında önemli bir merkez kabul olunmuştur. Artık Katogigos veya Sinod’un bütün ka­rarları ve icraatları katogigos­luktaki Rus memurun onayı olmadan geçersiz sayılmıştı.

Eçmiyazin Katogigosluğu’na yeni bir şekil veren ve tamamen kontrol altına alan Ruslar, bu makamın manevi otoritesini kullanarak İstanbul Ermeni Patrikliği’ni ve Osmanlı Devleti’ndeki bütün Ermenileri nüfuzları al­tına al­maya çalışmışlardı. Buna karşılık Osmanlı Devleti, bir kısım Osmanlı Ermenisinin de yardımı ile Eçmiyazin’in Osmanlı Ermenileri üzerindeki manevî otori­tesine resmî olarak son vererek, uzun yıllar gölgede kalan Sis Katogigosluğu’nu Osmanlı Ermenilerinin manevî merkezi haline getirmeye yönelmişti. Ancak Osmanlı Devleti’nin zayıflaması, uluslararası güç dengelerinin değişmesi, Rusya’nın daha kuvvetli bir çekim merkezi haline gelmesine paralel olarak Rusya’nın ve Rus kontrolündeki Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Osmanlı Ermenileri üzerindeki nüfuzu giderek artmıştır.

II. Mahmut döneminde, Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların yanında yer almasından dolayı Eçmiyazin Katogigosluğuna karşı gösterilen tepki, Tanzimat Dönemi’nde hafiflemiş olmasına karşılık kuşkular devam etmiştir

Ruslar, Güney Kafkasya’da yerleşme, İran ve Anadolu is­tikametinde yayılma politikasında Gürcülerle beraber öncelikle bölgedeki diğer Hrıs­tiyan unsurlarla işbirliğine yönelmişlerdi. 1801’de Tiflis Hanlığı’nı ortadan kaldırarak Tiflis’i ilhak eden Rusya’nın, gerek Kuzey Azerbaycan ve gerekse Anadolu’daki ya­yılma politikasının vasıtalarından biri de Ermeniler olmuştur. Ruslar, Azeri Revan Hanlığı ve İran ile yaptıkları savaşlarda Eçmiyazin Manastırını bir üs olarak kullandılar. Eçmiyazin, Ruslara hem savaş için bir hazırlık merkezi, hem de ihtiyaç duyulduğunda bir sığınak yeri işlevini gördü. Bu özelliğinden dolayı Fars ve Azeriler de Ruslara yönelik saldırılarında ilk hedeflerinden biri olarak Eçmiyazin’i seçmişlerdi.

Gerek Rus-İran ve gerekse Osmanlı-Rus savaşlarında, Eçmiyazin Katogigosları ve ona bağlı ruhbanların pek çoğu, Hristiyanlık adına Ruslara yol gös­termek, askerlere en kritik anlarda moral vermek, Ermenilerin Rus ordusuna yardımını sağlamak, istihbarat yapmak ve doğrudan doğruya savaşa katılmak suretiyle Rus ordu­sunun başarısına katkıda bulundular.

Tanzimat döneminde Eçmiyazin Katogigosluluğu ile ilişkilerin tekrar düzelmeye başlandığı ve İstanbul Patrikliği’ne bağlı kiliselerde ayinlerde Eçmiyazin Katogigoslarının adlarının anılmasına karar verildiği görülmektedir. Bu ilişkiler İstanbul eski Patriği Metyus’un katogigos seçimi ile daha de gelişmişti. 1860’lı yıllarda Osmanlı yönetimi bir taraftan Sis Katogigosluğu’nun etkisini arttırmaya çalışırken, diğer taraftan da Eçmiyazin’le ilişkileri çok iyi düzeyde yürütmüştü. Hatta 1862’deki Ermeni Milleti Nizamnamesini hazırlarken, İstanbul Patrikliği’nin bir görevinin de Eçmiyazin kilisesinin usul ve dinî geleneklerine sadık kalması konusunu kabul ediyordu. Fakat Eçmiyazin Katogigosu’nun İstanbul’a bir vekil tayin etmesi konusundaki teklifini reddederek, Rus idaresi altındaki katogigosluğa karşı tam güveni olmadığını göstererek Sis Katogigosluğu’nun doğrudan Babıâli ile muhatap olmasını kararlaştırıyordu.

Osmanlı yönetimi, katogigosluğuna maddi yardımlarda bulunduğu gibi, Eçmiyazin Katogigosları da Osmanlı yönetimi ile rahatça diyalog kurabiliyorlardı. Katogigosluğun ilişkileri o kadar iyi bir konumda idi idi ki, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Rusların Eçmiyazin’e bağlı kiliseler yoluyla Osmanlı Ermenilerini ayaklandırmak girişimi Eçmiyazin Katogigosluğu tarafından engellenmişti. Savaş sonunda İstanbul Ermeni Patrikliği’nin, Bulgarlara verilene benzer Doğu Anadolu’da Ermenilere imtiyazlar tanınmasını sağlamak için Katogigosluğun Rus Çarı nezdinde teşebbüste bulunması talebi de, Eçmiyazin tarafından reddedilmişti. O dönemdeki Eçmiyazin Katogigosluğu, Ruslardan Ermeniler’e fayda gelmeyeceği kanaatini taşımakta ve kendilerinin siyasal bir vasıta olarak kullanılmasına karışı çıkmaktaydı. Hatta 1891’de vefat eden Katogigos I. Macar Rusya’ya kesinlikle güvenilmemesini, Osmanlı Devleti’ne sadık kalınmasını Ermenilere vasiyet etmiş, Osmanlı’nın da Ermenilere iyi davranmasını talep etmişti.

I. Macar’tan sonra Eçmiyazin Katogigosluğu’na Osmanlı’nın istemediği Krimyan’ın seçilmesi ve büyük devletlerin ıslahat için Osmanlı Devleti’ne baskı yapması üzerine Katogigosluk ile ilişkiler bozulmuştur. Krimyan’ın katogigos seçilmesiyle beraber Rusya, İngiltere ve Rusya’daki Ermeni çevreleri ile onların dostlarında, Osmanlı Devleti sınırları dâhilinde yaşayan Ermeniler lehine ıslahat yapılması gerektiği yönünde kuvvetli bir kamuoyu oluşmuştu. Fakat bundan daha da önemlisi Ermenilerin en önemli ruhanî merkezi olan Eçmiyazin Katogigosluğu bir “ihtilal” merkezi haline gelmişti. Burada Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehine bir savaş başlatmak üzere silahlı gruplar hazırlanmaya başlanmış, silahları için paralar toplanmış ve fedailere her türlü yardım yapılmaya başlanmıştı. Anadolu’da ortaya çıkan pek çok Ermeni olayında mutlaka Eçmiyazin bağlantısı bulunmaya başlanmış, Ermeni din adamlarını da Krimyan harekete geçirmek için özel gayret sarf etmişti.

Eçmiyazin Katagisosu İzmirliyan Efendi  Servet-i Fünun No 1021

Eçmiyazin Katagisosu İzmirliyan Efendi
Servet-i Fünun No 1021

Ruhanî önderliğini kullanarak başta İstanbul Gregoryan Ermeni Patrikhanesi’ni kendisiyle aynı istikamette hareket ettirmeye çalışan Krimyan, 1894 yılına kadar bunda başarılı olamadığı gibi, dinî törenlerde adı anılmaz olmuştu. Ancak 1894’te Meteus İzmirliyan’ın İstanbul Patrikliği’ne atanmasıyla Krimyan’ın manevi pederliği yeniden inşa edilip, adı kiliselerdeki törenlerde anılmaya başlanmıştı. Artık en önemli iki Ermeni kurumu aynı istikamette çalışıyordu. Bunların birlikteliği Osmanlı yöneticilerine Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine ıslahat yapmayı kabul ettirilmesinde önemli rol oynamıştı.

Ruslar lehine Osmanlı aleyhine din adamlığını aşan bir tarzda hareket eden Krimyan 1896 yılından itibaren Ruslardan beklemediği bir darbe ile sarsılacaktır. Çünkü Ruslar, kendi topraklarındaki Ermeni okullarının dillerini Rusça’ya çevirmeye başlamış, kiliselerdeki ayinlerin dilini bile Rusça’ya çevrilmesini emretmişti. Türklerin hiçbir zaman yapmadıkları bu icraat karşısında zor durumda kalan Krimyan, katogigosluk merkezini de İstanbul’a taşımaya kalkmış ve bunu Osmanlı yöneticilerine teklif etmişti. Fakat Osmanlı yönetimi bunu kabul etmemişti.

1912’de Eçmiyazin Katogigosluğu görevine başlayan V. Kevork, Ermenilerin kurtuluşunun Osmanlı Devleti’nden ayrılarak Rusların himayesinde kurulacak bir Ermenistan devletiyle mümkün olabileceğini Çar II. Nikolay’a açıkça söyleyerek yardım istemişti. I. Dünya Savaşı başladığında II. Nikolay bu isteğe cevap vermiş ve Ermenilerin beş asırlık Osmanlı “zulüm”ünden kurtulmak için silahları kuşanarak Çar hükümeti emrinde “Slav kardeşleri”yle birleşmelerini istemiş ve böylece istiklallerine kavuşacaklarını bir beyanneme ile ilan etmişti. Bu faaliyetler sonunda savaş başlar başlamaz Van civarındaki Ermeniler Ruslar lehine isyan etmişlerdi. Ruslarla beraber Osmanlı ordusuna karşı savaşan Ermenilerin bu tavrı, savaş bölgelerindeki Ermenilerin ülkenin başka kısımlarına sevk ve iskan edilmesi neticesini doğurmuştu. Bütün Ermenileri hedef almayan bu sevkiyat sırasında pek çok Ermeni de Osmanlı Ordusu saflarında savaşa katılmış ve devletteki hizmetlerine devam etmişti.

Osmanlı Devleti Ermeni isyanının Anadolu içlerine doğru yayılmasını engellemek için onları güney topraklarına göçürmek zorunda kaldığı gibi, Rusların yanında yer alan ve Ermenileri Osmanlı Devletine karşı harekete geçmeye zorlayan Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Osmanlı Ermenilerinin büyük kısmı üzerindeki siyasi bir mahiyet de kazanmış olan manevi liderliğine son vermek mecburiyeti ortaya çıkmıştı. Eçmiyazin Katogigoslu’na karşı Osmanlı Birleşik Katogigosluğu’nun kurulması “Ermeni Katogigos ve Patrikliği Nizamnamesi”nin 10 Ağustos 1916 tarihinde yürürlüğe girmesi ile gerçekleşmişti. Merkezi Kudüs olan bu Katogigos-Patriklik sayesinde bütün Osmanlı Ermenileri tek merkeze, ruhanî ağırlıklı olarak bağlanmıştı. Tanzimat döneminde bütün Ermenileri temsil etmek üzere bir nevi parlâmento niteliğindeki Umumî Meclis’e de son verilmişti. Böylece Ermenilerin örgütlenmesi bir milletten cemaat şekline dönüştürülmek istenmişti. Bu yeni katogigos-patriklik makamına da Sis Katogigosu makamında bulunan Sahak Efendi atanmıştı.

Kendi vatandaşları olan Ermenilerin en yüksek dinî makamını da Osmanlı Devleti sınırları içinde olmak üzere ilk defa uygulamaya koyan bu düzenleme ancak iki yıl uygulanabilmişti. Çünkü I. Dünya Savaşı’ndan yenik olarak ayrılan Osmanlı Devleti, İngiltere tarafından sistematik olarak parçalanması için yapılan hazırlıklar sırasında, bu defa Ermenilerin hamisi sıfatı ile İngiltere, Eçmiyazin Katogigosluğu’nun nüfuzunun tekrar etkin hale getirilmesini istemiş ve böylece savaştan önceki statüye geri dönülmüştü. I. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler sadece Rusların yanında değil İngiliz ve Fransızlarla beraber de Osmanlı’yı karşı savaşmışlardı. 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra savaşın galibi olarak Kafkasya’ya yerleşen İngiltere, Ermeniler lehine çalışmalara başlamış ve Kars ve civarını Türklerin elinden alarak Ermenistan Cumhuriyeti’ne vermişti. Bu süreçte Eçmiyazin Katogigosluğu İngiltere ile birlikte hareket etmiş ve atadığı temsilci Sevr Anlaşması’nda Ermenilere verilmesi tasarlanan toprakların masabaşında maddeye dökülmesinde bizzat etkin olmuştu. Böylece Kars, Van, Erzurum, Trabzon ve civarlarının Ermenilere verilmesi tasarlanmıştı. Ancak Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadele sonunda bu gerçekleşmemiş ve 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile bu topraklar üzerindeki uluslararası tartışma bitirilmişti.

Kaynakça

Arpee, Leon (1946), A History of Armenian Christianity, New Jersey.

Arslan, Ali (2010), Ermeni Papalığı – Eçmiyazin Kilisesinde Stratejik Savaşlar, Istanbul.

Koçaş, Sadi (1967), Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara.

Kurat, Akdes Nimet (1987), Rusya Tarihi, Ankara.

Küçük, Abdurrahman (1987), Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara.

Küçük, Cevdet (1984), Ermeni Meselesi’nin Ortaya Çıkışı (1878-1897), Istanbul.

Saray, Mehmet (2003), Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Istanbul.

Uras, Esat, (1987), Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Istanbul.

© 2024 - Marmara Üniversitesi