Ermeni Harfleriyle Türkçe Metinler Üzerine

Türkler ile Ermeniler arasındaki münasebet oldukça eskiye; III. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu yüzyılda Kafkasya’da İran’a başkaldıran Ermeniler, giriştikleri mücadeleyi kaybedeceklerini anladıklarında Kıpçakların yardımına sığınmışlar ve hürriyetlerini elde etmişlerdir. Fakat III. yüzyılın sonlarında (297 yılında) Roman İmparatoru Diojletianus’un, İran’ı ve Ermenistan’ı yakıp yıkmasıyla buradaki Ermeniler yine güç bir sürecin içine girmişlerdir. Söz konusu süreç, Kıpçaklar ile Ermenilerin tekrardan yakınlaşmalarına vesile olmuştur. Ermeniler Aziz Grigoriy’in torunu Grigoris’i Kıpçak hükümdarına göndermişler; bu görüşmeden sonra da Ermeniler ile Kıpçaklar arasında bir inanç münasebeti ve beraberliği ortaya çıkmıştır. Ermeni ve Kıpçak yakınlığının bir sonucu olarak MS IV. yüzyıldan itibaren Ermenice ile Türkçe arasında bir kelime alışverişinin olduğunu ifade etmemiz mümkündür (Karaağaç, 2001, s. 967).

XI. yüzyıla gelindiğinde Kıpçakların Kafkasya’da tekrar önemli bir hâkim güç hâline geldiğini görürüz. Bu durumun, coğrafî konum sebebiyle Ermeniler ile Kıpçakları daha önce olduğu gibi yakınlaştırdığını söylememiz mümkündür. Bu dönemde Gürcüler ve Ermenilerle yakın ilişkiler kuran Kıpçaklar, bulundukları bölgedeki siyasî ve sosyal dengeler üzerinde etkili olmuşlardır. Kıpçakların bir bölümü Hıristiyanlığı kabul edip bunların bazıları Gürcü Ortodoks Kilisesi’ne bazıları da Ermeni Gregorian Kilisesi’ne bağlanmıştır (Kırzıoğlu, 1992, s. 136). Söz konusu durum din birliği demektir ki bu, iki unsurun kültürel ve sosyal alanda daha sıkı bir ilişki içinde olacağını ifade etmektedir.

Oğuz Türkleriyle Ermenilerin ilk karşılaşması ise XI. yüzyıla rastlamaktadır. Selçukluların Ani’yi fethetmesiyle Ermeni Bagratlılar Devleti çökmüş ve Ermeniler, başta Kırım olmak üzere Karadeniz’in kuzeyine dağılmışlardır (Kutalmış, 2003, s. 37). Bu dağılma, Ermenilerin Kırım’da yaşayan Kıpçaklarla ve Kıpçak kültürü ile karşılaşmasını sağlamıştır. Kırım’a yerleşen Ermeniler, Kıpçaklar ile ticarî ilişkilerini artırmış ve Kıpçak Türkçesini önce kilise dili, sonra da resmî dil olarak benimsemişlerdir. Daha sonra değişik sebeplerle Ermenistan’ı terk eden bazı Ermeniler de özellikle Kırım ve Basarabya bölgelerinde Kıpçaklarla komşu olmuşlar ve Kıpçak Türkçesini öğrenmişlerdir. Kıpçak Türkçesini konuşan Ermeni Gregorianlara bazı kaynaklarda Mankerman adı verilmiştir (Aynakulova, 2005, s. 830).

Kıpçak Türkçesi kullanan Ermenilerin bir bölümü 1280 yılından itibaren Ukrayna’nın batısında yer alan Kamenets ve ve Podolsk şehirlerine yerleşmişler ve daha sonra Polonya Ermenileri olarak tanınmışlardır. ((Pritsak) Kamenets-Podolsk veya Polonya Ermeni cemaati, XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar Türkçe konuşmuş ve yazılı eserlerini Ermeni harfleriyle Türkçe olarak vermiştir. Ancak günümüzde bu Ermeniler Türk dili olmaktan çıkmışlar ve Ukraynca, Rusça ve Lehçe konuşmaya başlamışlardır (Aynakulova, 2005, s. 825).

XI. yüzyılda Oğuz Türkleri Anadolu’nun hâkimi hâline gelmişler ve böylece Oğuz Türkleri ile Ermeniler arasındaki ilk ilişkiler Selçuklular döneminde başlamıştır. Bu başlangıç, Osmanlı döneminde karşılıklı tesirini artırarak devam edecektir.

Fatih döneminde İstanbul’da Ermeni Patrikliği açılmış ve başka yerlerden Ermeniler İstanbul’a getirilip onlara her alanda ayrıcalıklar verilmiştir. Ermeniler bu devirde şehir hayatında aktif bir role sahip olmuşlar ve yaşadıkları bölgelere göre Arapça, Farsça, Kürtçe gibi dillerin yanında Türkçe ile güçlü bir temas kurmuşlardır (Kutalmış, 2003, s. 47-50). Bunun yanında Müslüman Türklerin çoğunluğu oluşturduğu İstanbul ve Batı Anadolu’daki büyük kasaba ve şehirlerde yaşayan Ermenilerin pek çoğu kendi dillerini bırakıp Türkçeyi kullanmaya başlamışlardır. Bu süreçte Ermenice yalnızca dinî törenlerde kullanılan bir dil olmuştur. Fakat Osmanlı döneminde Ermenilerin durumunu söz konusu ederken şunu da ifade etmek gerekir ki bazı Ermeniler, Avrupalı misyonerlerin tesiriyle Katolik mezhebine geçmişler ve farklılıklarını ortaya koyman için Ermeniceyi bilinçli bir şekilde terk etmişlerdir. Doğu Anadolu’da ve Kafkasya’da yaşayan Ermeniler ise Ermeniceyi kullanmayı sürdürmüşlerdir. Bu kültürel farklılaşma, bir süre sonra Ermenilerin Doğu ve Batı Ermenileri olarak iki gruba bölünmesine sebep olmuştur.

Ermenice ve Türkçe arasındaki ilişkiler hem Kafkasya’da hem de Anadolu’da çok uzun yıllar devam etmiş ve bu ilişki sonunda, XX. yüzyıla geldiğimizde Türkçede 200 ile 680 arasında Ermenice kelime olduğu ifade edilirken Ermenicede 4000 kadar Türkçe kelimenin varlığından söz edilir olmuştur. Aynı şekilde Türkçenin Ermenice gramer üzerinde de bir tesirinin olduğu muhakkaktır.

Ermeniler tarih boyunca alfabe değişikliğine gitmemiştir. Sovyetler Birliği döneminde dahi Sovyet bünyesindeki diğer milletlerin Kiril alfabesine geçmesine mukabil Ermeniler ve Gürcüler eski alfabelerini kullanmaya devam etmişlerdir. Kafkasya’da ve hatta Anadolu’da Türklerle münasebet kuran Ermenilerin bir kısmı, dillerini değiştirmelerine rağmen alfabelerini değiştirmemişler ve Türkçeyi Ermeni alfabesiyle yazmışlardır.

Osmanlı Ermenileri ve Gregorian Kıpçaklar arasında kullanılan Ermeni alfabesi imlâ ve yazı stili bakımından farklılık arz etmektedir. (Róna -Tas, 1998) Ayrıca söz varlığı bakımından da Gregorian Kıpçak Türkçesinde, Slav esaslı ödünç kelimeler fazladır. Arapça ve Farsça kelimeler ise bazı eserlerde kısmen görülür. Ancak Ermenice kelimeler çok sınırlıdır (Berta, 1998, s. 165). Osmanlı bünyesindeki Ermenilerin verdiği eserlerde ise eserin verildiği bölgeye ve niteliğe göre farklılaşan bir dilin kullanıldığını görmekteyiz. Bu tür eserlerde Anadolu ağızlarının yanında Arapça ve Farsça kelimeler bulunmaktadır. Ermeni alfabesiyle Türkçe metinlerin yazımına, XIV. yüzyıldan itibaren yazma eserlerde XVIII. yüzyıldan itibaren de basma eserlerde rastlanır. Ermenice kitaplar, XVI. Yüzyılın başlarından itibaren matbaadan basılmaya başlamıştır. İlk Ermeni harfli Türkçe kitap ise, Mıkhitaristler Birliği’nin kurucusu Sivaslı Mıkhitar tarafından 1876’da Venedik’te basılmıştır (Koptaş, 2002, s. XIV). Basılan kitapların sayısı oldukça fazladır. 2001 yılında Paris’te yayımlanan Ermeni Harfli Türkçe Edebiyat başlıklı bibliyografyada Ermeni harfli Türkçe kitap sayısının iki bini geçtiği ifade edilmektedir. 1968’e kadar devam eden Ermeni harfli Türkçe metinler yaklaşık elli şehirde iki yüzü aşkın matbaada gerçekleştirilmiştir. Sadece İstanbul’da bu tür eserleri basan matbaa sayısı 85’tir. 1915 tehcirinden sonra Anadolu’daki Ermeni alfabesiyle Türkçe kitap basımı azalmış, ancak Tebriz, Halep, Şam, Kahire, Beyrut, İskenderiye, Paris, Marsilya, Buenos Aires, Boston, Philadelphia, Los Angeles, New York gibi şehirlerde ve farklı ülkelerde devam etmiştir. Türkiye dışında basılan en son Ermeni harfli Türkçe kitap, Dikren Kireçyan’ın Buenos Aires’te 1968’de yayımlanan Restan Kitabı’dır (Koptaş, 2002, s. XVII-XXII).

Osmanlı sahasında Ermeni Türkçesi ve alfabesiyle verilmiş eserler genellikle beş grupta toplanmaktadır. Bunlar Ermeni âşıkların (âşug) eserleri, yazılı edebiyat ürünleri, çeviriler, gazete ve dergiler ile mezar kitabeleridir. (Talat Tekin) Bu tasnifi daha genel bir yaklaşımla ve Kıpçak sahasını da dâhil ederek şöyle tasnif etmek mümkündür: edebî eserler (bunu sözlü ve yazılı eserler olarak değerlendirmek mümkündür), sözlükler ve dille ilgili eserler, çeviriler, hukuk belgeleri, dinî eserler, tarihî eserler ve süreli yayınlar.

Bu başlıklar altında değerlendirilebilecek eserler önemli bir yekûn tutmakta ve Türk-Ermeni ilişkilerinin, kültürün pek çok alanında olduğu gibi dilde ve edebiyatta da ne derece ehemmiyetli ve kuvvetli bir mevkide olduğunu ortaya koymaktadır.

Netice itibariyle şunu da söylemek mümkündür ki Türk-Ermeni ilişkilerinde baskın kültür Türk kültürüdür. Bu, Türkçeden Ermeniceye geçen kelime sayısının fazlalığıyla ispat edilebilir. Söz konusu durumda Ermeni alfabesinin Türkçeye uyumlu olmasının da tesiri vardır. Ermeni alfabesi, Türkçenin ünlülerini göstermek bakımından çok elverişlidir. İki dil arasındaki münasebet -Ermeni alfabesiyle yazılan Türkçe eserler göz önüne alınırken- özellikle Kıpçak Türkçesinin ve Anadolu’da kullanılan ağızların araştırılmasında da çok önemli bir kaynak niteliğindedir.

Kaynakça

Aynakulova, G. (2005), “Gregorian Kıpçaklar’a Dair”, Belleten, 256, 825-839.

Berta, A. (1998), Middle Kipchaki The Turkic Languges, London and New York.

Karaağaç, G. (2001), “Türk-Ermeni Dili İlişkileri”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı, 38, 967-973.

Kırzıoğlu, M. F. (1992), Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara: TTK.

Koptaş, R. (2002), “Ermeni Harfleriyle Türkçe”, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, (Kevork Pamukçiyan). İstanbul: Aras.

Kutalmış, M. (2003), “On the Armeno-Kipchak”, Karadeniz Araştırmaları, 2, 35-43.

Kutalmış, M. (2003), “On the Turkish in Armenian Script”, Journal of Economic and Social Research, 5, 35-43.

Róna-Tas, A. (1998). Turkic Writing Systems, The Turkic Languages. London and New York.[:en]

Aynakulova, G. (2005). Gregorian Kıpçaklar’a Dair, Belleten, 256, 825-839.

Berta, A. (1998). Middle Kipchaki The Turkic Languges. London and New York.

Karaağaç, G. (2001). Türk-Ermeni Dili İlişkileri, Yeni Türkiye Ermeni sorunu Özel Sayısı, 38, 967-973.

Kırzıoğlu, M. F. (1992). Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar. Ankara: TTK.

Koptaş, R. (2002). “Ermeni Harfleriyle Türkçe”, Ermeni Harfli Türkçe Metinler, (Kevork Pamukçiyan). İstanbul: Aras.

Kutalmış, M. (2003). On the Armeno-Kipchak, Karadeniz Araştırmaları, 2, 35-43.

Kutalmış, M. (2003). On the Turkish in Armenian Script, Journal of Economic and Social Research, 5, 35-43.

Róna-Tas, A. (1998). Turkic Writing Systems, The Turkic Languages. London and New York.

© 2024 - Marmara Üniversitesi