Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki süreçle beraber Türkler ve Ermeniler arasındaki yaklaşık bin yıllık birlikte yaşam da büyük oranda sona ermiştir. 1789 Fransız İhtilali ve ihtilal sonrası Fransa’nın Napolyon Savaşları marifetiyle gerçekleştirmeye çalıştığı, milliyetçilik fikri olarak adlandırılan ve esasen özellikle de çok uluslu yapılara büyük darbe indiren, azınlık statüsündeki milletlerin kendi bağımsızlıklarını elde etme süreçleri hız kazanmıştır (Karpat, 2009, s.36-37). Ermenistan, 1918’de her ne kadar kendi adına bağımsızlığını elde etmiş olsa da bu durum çok uzun sürmemiş, 1920’li yılların başında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) dâhil olmuştur. Bu ana yapıdan koparak kendi bağımsızlığını 1991’de ilan edinceye kadarki süreçte Ermenistan, diğer SSCB’ye bağlı devletler gibi elinde bulunan kaynakların çoğunu Moskova’ya aktarmak zorunda kalmıştır. Diğer taraftan bugün saçtığı tehlike yüzünden Türkiye’de çokça tartışılan ve ülkenin tek nükleer santrali olan Metzamor, Sovyet yönetimi zamanında inşa edilmiştir. 1991’de bağımsızlığını elde etmesinden bugüne ülkenin ekonomisi pek de parlak olmamıştır. Doğal kaynaklardan yoksun olmanın yanı sıra komşusu ülkelerle olan kötü ilişkileri, Ermenistan ekonomisinin her geçen gün daha da kötüye gitmesine neden olmaktadır. Nitekim 2011 yılı itibariyle Madagaskar’dan sonra dünyanın en kötü ikinci ekonomisine sahip ülkedir (www.forbes.com). Zaman zaman ekonomik anlamda olumlu gelişmeler olsa da, gerçekte Ermenistan bağımsızlığını elde ettiği günden beri refaha kavuşamamıştır. Ermenistan’ın yakın geçmişi ve bugününe dair ortaya koyacağımız bazı veri ve açıklamalar da, bu gerçeği göz önüne serecektir. Zira sırasıyla Ermenistan’da kişi başına düşen milli gelir, nüfus artış hızı, nüfusun yaşlara göre oranı, göç ve göçün nedenleri ile ilgili aktaracağımız tablo, grafik ve açıklamalarla daha iyi anlaşılacaktır. Verilerin aktarımı sırasında kişi başına düşen milli gelir üzerine ayrıca durulup diğerleri hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır. Buna göre;
Tablo 1.
1992-2008 yılları arasında ülkede kişi başına düşen gelir 31 dolardan 3 bin 606 dolara çıkmıştır. Ermenistan bütçesinin 2006 yılı itibariyle 5 milyar dolar oluşu da ülkenin ekonomisinin ne derece küçük olduğunu göstermektedir (Uğurel, 2008). Ermenistan, özellikle 2008 yılında dünyanın tamamını etkisine alan, devasa şirket ve bankaların iflasına sebebiyet veren küresel mali krizden etkilenmiş ve henüz bu krizin sebep olduğu çatlağı onaramamıştır. 2009’da bahsedilen krizin etkisiyle % 14,5 küçülmüştür. Bu da beraberinde ülkenin gelirlerinde küçülmeye neden olmuştur (http://ekonomi.haber7.com).
Tablo 2.
Toplam Nüfus (‘000) |
Nüfus Artış Hızı (%) | |
1959 | 1765,3 | – |
1970 | 2492,6 | 31,36415407 |
1979 | 3037,3 | 21,96029116 |
1989 | 3304,7 | 8,437673475 |
2001 | 3213,0 | -2,345051458 |
2011 | 3018,8 | -6,234567871 |
Kaynak: Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal İstatistik Servisi
Yukarıda verilerini ve bazı açıklamalarını yapmış olduğumuz kişi başına düşen milli gelirden sonra nüfus ile ilgili rakamları aktardık. Bu tablodan hareketle özellikle 1970’li yıllardan itibaren SSCB idaresi altında bulunan bugünkü Ermenistan topraklarında tarihi süreç içinde bölgenin Türk hâkimiyetine geçmesini engellemek için yapılan propaganda faaliyetlerinin olumlu yönde sonuçlandığını, Sovyet idaresindeki topraklara göre sağlanan ekonomik düzelmenin sonucu olarak nüfus göçünün olduğu sonucunu çıkarmaktayız. Yine aynı tablodan hareketle ortaya koyabileceğimiz diğer bir konu ise, Sovyet idaresinin sona ermesinin ardından ülkenin nüfus hareketlerinin ters yönde cereyan etmeye başlamış olmasıdır. Zira 1979 yılında ülkedeki nüfus 3 milyon 37 bin civarındayken bu rakam 2011 yılı itibariyle 3 milyon 18 bin civarındadır. Bu rakamların açıkça ortaya koyduğu gibi aradan geçen 30 yıldan fazla süre zarfında nüfus artışı yerine tersine nüfusta azalış meydana gelmiştir.
Tablo 3.
Bu tabloda Dünya Bankası verilerine göre ülkede 1960 yılından itibaren 2010 yılına kadar on yıllık periyodlarla toplam nüfusun yaşa göre oranları verilmektedir. 0-14 yaş arası nüfusta 1980’den itibaren bir azalma görülmektedir. Buna karşın 65 yaş üstü nüfus ise son 20 yılda artış göstermektedir. 15-65 yaş arası nüfusta da 1980’den itibaren artış görülmektedir. Bütün bu veriler ülkede genç nüfusun özellikle son 30 yıl içinde azaldığını ortaya koymaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, eğitim; diğeri ise, istihdam problemidir. Bu durum aynı zamanda kadın nüfusunun artmasına, buna karşın erkek nüfusunun azalmasına da sebep olmaktadır.
Tablo 4.
Tablo 5.
Yaş Grubuna Göre | Cinsiyete Göre | ||||
0-19 | 20-40 | 50+ | Erkek | Kadın | |
İş bulmakta zorluk | 3,3 | 45,9 | 38,1 | 46,3 | 23,8 |
Uzmanlık alanına uygun iş bulmakta zorluk | 1 | 5,2 | 4 | 5,1 | 3,2 |
Yeteri kadar gelir elde edememe | 1,4 | 18,7 | 18,7 | 18,5 | 12,6 |
Aile birleşmesi | 78,6 | 7,5 | 15,8 | 7,6 | 39,7 |
Kaynak: Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal İstatistik Servisi
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi iş ve uzmanlık alanlarının kısıtlı olmasına, halkın fakirleşmesine ve aile birleşmesine yönelme gibi neticeler doğurmuştur. Yani ülkedeki ekonomik anlamda kötü gidiş beraberinde ekonomik sıkıntılar, işsizliğe yol açmıştır. Bu durum beraberinde insanların bulundukları yerlerde mutsuz olmalarını doğurmuş ve onları başta Amerika ve Fransa olmak üzere farklı ülkelere göç etmeye zorlamıştır. Ayrıca dikkat edilecek diğer bir husus, aile birleşiminin olduğu maddedir ki bu madde, yukarıda sıraladığımız sebeplerin yanı sıra göç eden ya da göç etmek zorunda kalan insanların yeni yaşamaya başlayıp hayata tutundukları yerlere eşlerini ya da diğer aile bireylerini götürmeleri sonucunda oluşmaktadır. Bahsettiğimiz aile birleşimi de ülkede nüfusun azalmasına neden olan göç unsurlarındandır.
Bütün bu ve benzer nedenlerden dolayı Ermenistan nüfusu her geçen azalmaktadır. Nüfusun azalmasının hiç şüphesiz en önemli nedeniyse göç eden insanların göç ettikleri yerlerde kurmuş oldukları düzeni bozmamak istemeleri, göç edenlerden sonraki jenerasyonların yaşanılan ülkenin hâkim kültürüne göre yetiştikleri için zaman içinde o ülkelerin birer doğal vatandaşı olmaları ve anavatan topraklarının geriye dönüş için cazibe teşkil etmemesi nedeniyle Ermenistan’da nüfus artmamaktadır. Ülkede yaşayan insanların ilerleyen yıllarda çocuk sahibi olma konusunda çekimser bir tavır sergilemesi halinde bu durumun ülkenin geleceğine olumsuz etki edeceği muhakkaktır. Nüfusun, ekonominin en önemli unsuru olduğu göz önüne alındığında Ermenistan’ın geleceğinin daha da karamsar olduğunu ifade etmek gerekir.
Ermeniler, I. Dünya Savaşı sonunda desteklerini gördükleri Rusların siyaseti sonucu kendi devletlerini kurabilme konusunda başarılı olabilmişlerdir. Rusların siyasetini kısaca Anadolu’da bulunan Türklerle Orta Asya’da bulunan Türklerinin birleştirilmesi projesinin engellenmesi olarak açıklayabiliriz (Kumkale, 1997, s. 98-101). Rusya bugünkü Ermenistan üzerinde birincil etkiye sahip devlet olarak karşımıza çıkar. Ermenistan’ın NATO ile çok sıkı işbirliğine rağmen Azerbaycan ve Gürcistan gibi açıkça NATO’ya üyelik hedeflerini ortaya koymak yerine, Ermeni yetkililerden NATO’ya üye olunmayacağı, BDT bünyesindeki Kolektif Güvenlik Antlaşması Organizasyonu (CSTO) ve Rusya ile yapılan üst düzey askeri teknik işbirliğinin sürdürüleceği dile getirilmiştir. Bu tutuma Ermenistan’ın özellikle Yukarı Karabağ konusunda geri adım atmama stratejisi yol açmaktadır (Karagül, 2006, s. 132).
Rusya’yla geliştirilen ilişkilerin aksine Ermenistan’ın bölgede sorunlu olduğu ülkelerin başında Azerbaycan gelir. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki mevcut gerilimin kaynaklarını da tarihi süreçte aramak gerekmektedir. Zira Rusya destekli Ermenistan bir taraftan Türkiye topraklarının doğu bölgelerini ele geçirme planları kurarken diğer taraftan da Azerbaycan’ın bölgedeki hâkimiyetine son verme niyetini taşımıştır. 1991’de Ermenistan, Sovyetlerden ayrılıp müstakil bir devlet haline geldikten sonra da özellikle bütün dünya kamuoyuna kendini Hocalı Katliamı’yla duyuran Ermenistan-Azerbaycan Savaşı başlamış, savaş sonlandığında ise Yukarı Karabağ Ermenilerin işgali altında kalmıştır. Yukarı Karabağ sorunu olarak adlandırılan ve bugün itibariyle iki ülke arasında yaşanan krizi resmeden sorun, iki tarafın birbirleriyle anlaşmazlığını da göz önüne sermektedir.
Rusya’nın Ermenistan’la ittifakını göstermesi bakımından 180 milyon dolarlık yatırımla Ermenistan ekonomisine en çok yatırım yapan devlet olduğunu ifade etmek yeterlidir. Ayrıca Rusya-Ermenistan ittifakının askeri alana yansıması, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Eylül 2001’de Ermenistan’a yaptığı ziyaret zamanı “2010 Yılına Kadar Uzun Vadeli Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzalanması ve Petrosyan’ın Ağustos 1997’ de imzaladığı “Rusya ile Dostluk ve Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşması”nın 2. Maddesinde “… Anlaşmaya varan taraflar, herhangi silahlı saldırı tehlikesi ile karşılaşır veya silahlı saldırıya uğrarsa, en kısa sürede anlaşmayı imzalayan diğer tarafla görüşmelere başlayarak savunmayı sağlayacak, barış ve güvenliğin korunması yönünde ortak hareket edeceklerdir.” ifadesiyle açıkça görülmektedir. 3. maddede ise “… Anlaşmaya varan taraflar, herhangi bir devlet veya devletler grubu tarafından barış ve güvenliği tehdit edildiği takdirde, barış ve güvenliğin sağlanması için BM anlaşmasının 51. maddesi gereğince askeri yardım da dâhil olmak üzere birbirilerine yardım edeceklerdir.” ibaresinin yanı sıra Rusya’nın 1993-1996 yılları arasında Ermenistan’a karşılıksız olarak yaklaşık 1 milyar dolarlık silah göndermiş olmasından da çıkarmaktayız. Ayrıca Rusya’nın Ermenistan’da askeri üstleri de bulunmaktadır. Rusya’nın bölgedeki ağırlığını sürdürebilmek için faydalandığı Ermenistan’la iş birliğine dair bu birkaç örnek dahi, hem Rusya için Ermenistan’ın hem de konumuz olması itibariyle Ermenistan için Rusya’nın önemini ortaya koymaktadır (Cabbarlı, 2004, s. 23).
İran, Ermenistan’ın bölgede ittifak içinde bulunduğu bir diğer devlettir. İran’ın Ermenistan ile girdiği ittifakın kendisi için önemine kısaca değinecek olursak en temel sebep İran’ın bölgede çok uzun tarihlerden beri Türkiye ile rekabet halinde olmasıdır. İran’ın Türkiye ile tarihi süreçten beri devam eden rekabeti Ermenistan’ın lehine bir durumdur. Zira herhangi bir ülkenin Türkiye ile ilişkilerin sıkıntılı olması demek, Ermenistan ile bu ülke arasında potansiyel iş birliği anlamına gelmektedir. Ermenistan gerçekten de bu rekabetten faydalanma yoluna gitmektedir. Bunun bir meyvesi olarak iki ülke arasında sık sık karşılıklı diplomatik ziyaretler gerçekleşmektedir. İlk ilişkiler ise Ermenistan’ın bağımsızlığını sağlamasının ertesi yılında, yani Şubat 1992’de kurulmuş ve Ermenistan-Azerbaycan Savaşı’nın cereyan ettiği yıllarda iki ülke arasında bir dizi ekonomik anlaşma imzalanmıştır. Nisan 1992’de Karabağ savaşının seyri sırasında Ermenistan, İran’la bir antlaşma imzalamıştır. Antlaşmanın şartları gereğince İran’ın Ermenistan’a doğalgaz, yakıt ve ulaşım hattı konusunda destek sağlanması öngörülmüştür. İki ülke arasında savunma alanında da ilişkiler geliştirilmiş ve geliştirilmektedir. Mart 2002’de İran Savunma Bakanı Ali Şamhani, Ermenistan’a ziyaret düzenlemiştir. Bu ziyareti esnasında Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan ile askeri alanda niyet mektubu imzalamıştır. Yine Ermenistan-İran ilişkileri kapsamında Ermenistan Savunma Bakanı Seyran’ın Temmuz 2010’da İran’a iki günlük ziyaretini ele alabiliriz. Ohanyan’ın İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İran Savunma Bakanı Ahmed Vahid, Dışişleri Bakanı Manuçer Muttaki ve Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Said Celili ile ikili ilişkiler başta olmak üzere bölgedeki ve küresel mahiyetteki gelişmeleri değerlendirmiş olmaları ittifakın halen devam etmekte olduğunu göstermektedir (1 News, 25.01.2011).
Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan’la aralarındaki problemleri ortadan kaldırma konusunda görüşmelerde bulunsa da bu görüşmelerden herhangi bir sonuç alınamamıştır. Ermenistan iç siyasetinin ve Diaspora Ermenileri’nin kimliklerini kaybetmeme aracı olarak kullandıkları, Türkiye ve Azerbaycan düşmanlığına dayalı siyasetleri nedeniyle Ermenistan her geçen gün kaybetmektedir. Türkiye’nin bölgede aktif siyaset izlemeye başlamış olması da beraberinde Ermenistan’ın özellikle de Rusya ile ilişkilerini yoğunlaştırmasına ve her geçen gün Rusya’nın bölgedeki uydu devleti olma görünümünün hızlanmasına neden olmaktadır. Diasporadan ülkeye akan gelirlerin kesilmek istenmiyor olmasının da bir yansıması olan bu durum, ülkenin ekonomik anlamda rahata kavuşmasını engellemektedir. Avrupa’ya açılabilmesi için tarihten gelen nefretlerini dindirmesi gereken ülke, en son Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın bir toplantı sırasında Ermeni gençlerinin kendisine yönelttiği “Batı topraklarımızı Ağrı Dağı’yla birlikte geri alabilecek miyiz?” sorusu “Bu sizin neslinize bağlı. Mesela benim nesil, üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirdi. 90’lı yıllarda vatanımızın parçası Artsah’ı düşmanın elinden kurtardık. Her neslin bir görevi vardır. Siz de ileride bizim gibi görevinizi yerine getirip getirmeyeceğiniz, birlik ve beraberliğinize bağlıdır. Biz Ermeni ulusu her zaman anka kuşu gibi küllerden dirilmeyi başarmışızdır. Ama şunu da söylemem gerek. Günümüz dünyasında ülkelerin itibarı yüzölçümüyle ölçülmüyor. Ermenistan modern, güvenli ve ekonomide başarılı ülke olursa itibarı da o denli yüksek olacaktır.” Şeklindeki cevabında gördüğümüz üzere, yaşatılan kin, Ermenistan’ın kaybetmesine neden olmaktadır.
Ermenistan ve Diaspora merkezli yürütülen, Türkiye’nin özellikle zayıf olduğu dönemlerde başına büyük sıkıntılar açan sözde soykırım iddiaları da, iki ülkenin tarihten gelen acılarının hafifletilmesi çabalarını etkin bir biçimde yürütmesine engel olmaktadır. Bu durum karşısında Türkiye ise, ekonomik anlamda güçlenmeye ve bölgesinde istikrarlı bir ülke olmaya çalışmaktadır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermeni Diasporası’na karşı izlenecek yolu 23 Aralık 2011’de Ankara’daki IV. Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmada ortaya koymuştur. Davutoğlu, konuşmasında Anadolu topraklarından göçmüş her bireyin Türkiye’nin diasporasını oluşturacağını belirtmiş, böylece Anadolu topraklarından göç eden Ermeniler’in Türk diplomatlarınca yakından takip edilmesini, onlarla ilgilenilmesini istemiştir. Hem ekonomik büyüme hem de dostluk ilişkilerinin kurulması ve geliştirilmesi Türkiye’nin bu önemli meselesini halletmesinde önemli unsurlar olarak dikkat çekmektedir.
http://www.forbes.com/sites/danielfisher/2011/07/05/the-worlds-worst-economies/, 07.05.2011
“Ermenistan ekonomisi Türkiye’ye muhtaç”, (http://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/763487-ermenistan-ekonomisi-turkiyeye-muhtac), 13.07.2011.
“İran, Ermenistan’ı Neden Besliyor?”, 1News, 25.01.2011.
Cabbarlı, Hatem (2004), Bağımsızlık Sonrası Ermenistan-Rusya İlişkileri,
Karagül, Soner, Ermenistan’ın Bağımsızlık Sonrası Avrupa İle İlişkileri, AOKA, C.1, S.2, s.132.
Karpat, Kemal (2009), Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, İstanbul.
Kumkale, Tahir Tamer (1997), Tarihten Günümüze Türk-Rus İlişkileri, İstanbul.
Şenyurt, Ali Haydar (2012), İran-Ermenistan İlişkileri: Tecride Karşı Dayanışma, BİLGESAM,
Uğurel, Rıza Tekin (2008), “Ermenistan’ınDurumu”, (http://www.dertlidolap.com/ermenistanin-durumu/) 20.04.2013.