1908 yılında II. Abdülhamid Meşrutiyet’i yeniden ilân etti. Meşrutiyet hükümeti, eşitlikle ilgili kanunlar çıkararak yürürlüğe koydu. Ermeniler bu kanunların uygulanması için harekete geçtiler ve gizli komite ve cemiyetlerini açıklayıp öteden beri ortaya koydukları taleplerini dillendirmeye ve Ermeni bağımsızlığı ile ilgili faaliyetlerini açıktan yürütmeye başladılar. Hatta bunları ifade eden çeşitli semboller de ürettiler. Ermenistan’ı ifade eden bir kız resmi ile Van, Harput, Diyarbakır gibi vilayetleri Ermenistan gibi gösteren bayraklarla süslenmiş semboller sigara kâğıtları üzerine çizilmekte ve halka (?) arasında kullanılmaktaydı. Hükümet, tek millet politikasına zarar verecek bu türlü simgesel ürünlerin gümrüklerden kesinlikle geçirilmemesini emretti (BOA, DH. EUM. THR. 7/2). Gayrimüslim unsurların bazı davranışları hükümet nezdinde rahatsızlık meydana getiriyordu. Mesela memurların azli konusunda Ermeni temsilcilerinin listeler hazırlayıp hükümete sunması hoş karşılanmıyordu (BOA, DH. MKT. 2910/41). Ermenilerin bu hareketleri Müslüman vatandaşları tedirgin ediyordu. Bazı yöneticilerin toplumun hassasiyetlerini göz ardı edip Hıristiyanlara yoğun ilgi göstermesi, bazı Müslümanların hoşuna gitmemekteydi (Bağdatlıoğlu, 1942: 17).
Meşrutiyet’in ilânı, Türkler ve Ermenilerin birlikte düzenlediği şenliklerle kutlanmıştı. Ancak kısa süre sonra yeni rejime karşı duyduğu heyecanı kaybeden din adamlarının etkisi ve hükümetin çeşitli icraatlarından duyulan memnuniyetsizlik, halkın bir bölümünü endişeye sevk etti. Çünkü her yeni düzenleme, modern ve gelenekçi düşünenler arasında bir fikir çatışmasına ve geleneksel çevrelerin tepkisine zemin hazırlamaktaydı (Kara, 2001: 47). Devletin başlattığı yenileşme politikasını durduracak gücü olmayan ulema, toplumda dinî eğilimi olanları yanına çekerek kaybettiği itibarını geri kazanmaya çalıştı. Böylece bir yanda kurtuluşu modernleşmede arayan bir devlet, diğer yanda onun karşısında her yenilik çabasını anlamsız bulan veya en azından yapılanlardan haberdar olmayan bir toplum ortaya çıktı. (Okutan, 2008: 262).
Dinî eksende Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında eskiden beri süregelen çatışma, siyasi eksende de Müslümanların eski rejim yanlısı olanlarıyla devrim taraftarları arasındaki çatışma olarak ortaya çıktı ve bu seçimleri etkiledi. 1908 seçimlerinde Müslümanlar çoğunluğu alarak Hıristiyanları devre dışı bıraktılar. Seçimde yenilgiye uğramalarıyla öfkelenen Hıristiyanlar tüm suçu Müslümanların üstüne atmaya ve Kanun-ı Esasi’yi reddetmeye başladılar. İddialarına göre hükümet, seçim çevrelerini bir Hıristiyan çoğunluğu imkânsız kılacak şekilde düzenlemişti. Hıristiyanlar ayrıca şiddet ve katliam tehditlerinin birçok bölgede seçmenlerin toplu bir şekilde oy sandıklarından uzak kalmalarına neden olduğunu da söylüyorlardı. Hâlbuki Hıristiyanların başarılı olamamasının gerçek sebebi, birbirlerinin davasına destek olmayıp işbirliği yapamamalarıydı (Kansu, 2009: 273).
Toplumun birbiriyle olan ilişkilerini etkileyen diğer bir konu da ekonomikti. Özellikle Müslüman halk ile Ermeniler arasında arazi anlaşmazlığı yaşanmaktaydı. Bu anlaşmazlık Adana’da ciddi boyutlara ulaşmıştı (Sahara, 2011: 98-102). Meşrutiyet’in ilanından sonra genel af ilan edilmesiyle birçok komiteci Ermeni yurda dönme imkânı buldu. Hükümet “her şeyi serbest bıraktığı gibi” silah ticaretini ve ithalatını da serbest bırakmıştı (Cemal Paşa, 1996: 359; Dadrian, 2007: 215). Bu, ahalinin hızla silahlanmasına zemin hazırladı. Ermeniler, Meşrutiyet idaresinin kendilerine verdiği geniş özgürlükten yararlanarak ülkeye kolaylıkla silah ve mermi sokabiliyorlardı (Sonyel, 1988:1267). Tüm bunların yanında Papaz Muşeg’in Müslüman halkı rahatsız eden çeşitli çalışmaları Adana’da huzursuzluğa neden oldu. Öte yandan Adana’da bazı gazetelerin halkı tahrik eden yayınlar yapması da Müslüman ve Gayrimüslim halkın birbirine olan bakışını etkilemiş, olayların çıkmasında büyük rol oynamıştır (BOA, DH. MKT., 2863/34).
Adana’da 14 Nisan 1909 tarihinde başlayan olaylar kısa süre sonra çevreye de yayıldı. Antakya ve Maraş gibi Halep Vilayetine bağlı yerlerde de olaylar çıktı. Maraş’ta Mayıs ayı başlarında çıkan olaylar üzerine hükümet 14 Mayıs 1909’da sıkıyönetim ilan etti. Bu, kısa sürede sonuç verdi ve olaylar yatışmaya başladı ve 25 Mayısta tamamen bitti. Hükümet Maraş’a teftiş heyeti göndermeyi kararlaştırdı. İskenderun Redif Alay Kumandanı Sadık Paşa heyetin başkanlığına tayin edildi. Olayların tekrar başlamaması için çok sayıda kişi yakalanarak gözaltında tutuldu (BOA, DH. MUİ, 2-1/11). Hükümet bir taraftan da olaylarda zarar görenlere yardım çalışması başlatarak yürürlüğe koydu. Bu konuda çıkan iradede yer alan kararlar şu şekildeydi (İnkılâb, 31 Temmuz 1909):
“1-Karışıklıklar sırasında yanan mabet, mektep ve meskenlerin inşası, açıkta kalanların korunması ve ziraat ve sanayi esnafının ihtiyacı olan alet ve edevatın temini için Halep Vilayeti’ne 20 bin ve Adana Vilayeti’ne 100 bin liralık ödenek tahsis edilmiştir.
2- Olaylar sırasında zarar gören zanaat, ticaret ve ziraat sınıfının işlerini yeniden yürütebilmeleri için hükümet tarafından ayrıca 100 bin lira tahsis olunmuştur.
3-Bu emirlerin yerine getirilmesinden Maliye Nazırı sorumludur.”
Sıkıyönetim heyetinin çalışmaları sonucunda olaylara katılanların isimleri ve adresleri belirlendi. Bunlardan bir kısmı yakalanarak muhakeme edilirken bazıları kaçtı. Kaçanlar arasında 28 Zeytunlu Ermeni, 1 Maraşlı Ermeni ve 38 Müslüman vardı (BOA, DH. MUİ, 98-2/15). Ayrıca Adana’daki olaylara karıştıktan sonra kaçtıkları belirlenen 60 kişi Maraş’ta yakalandı (Tanin, 30 Mayıs 1909).
Maraş Sıkıyönetim mahkemesi muhakemeleri süratle tamamlayıp davaları sonuçlandırdı. Buna göre barut ve silah temin edenler olayların çıkışında birinci derecede suçlu kabul edildi. Dışarıdan barut getirdikleri kesinleşen Zeytun’un Alabaş Köyünden Serkis ve Ispator ile barut satan Tüfekçi Bayezidoğlu Ali Usta üçer sene küreğe konma cezasına çarptırıldı. Olaylar sırasında adam öldüren Bakkal Mustafa oğlu Mehmet, Delioğlanoğlu Ökkeş (BOA, DH. MUİ, 33-2/1), Hacı Efendi oğlu Mehmet ve Ökkeş oğlu Hüseyin 15’er yıl kürek cezasına, ona yardım eden Haşiroğlu Veli’nin oğlu Abdullah dört sene kürek cezasına çarptırıldı (BOA, DH.MUİ, 2-4/35). Halkı kışkırtıp adam öldüren Çilingir Bilal oğlu Veli ise idam cezasına çarptırıldı (BOA, İ. ASK, 1327/Za-80). Maraş Sıkıyönetim mahkemesi daha birçok ismi muhakeme ederek çeşitli cezalara çarptırdı. Yargılamalarda adam öldürenler ve yaralayanlara 3-15 sene arası kürek cezası verildiği görülmektedir. Gasp ve yağmalama suçunu işleyenler, 3-5 yıl arasında kürek cezasına çarptırıldı ve çalınan mallar sahiplerine iade edildi (Günay, 2009: 66-69).
Göksun kazasında meydana gelen olayların soruşturulabilmesi için bölgeye Maraş Sıkıyönetim mahkemesi tarafından seyyar tahkikat komisyonu gönderildi. Bu komisyonun çalışmaları sonucunda olayların daha çok Anacık Köyü’nde meydana geldiği tespit edildi. Burada bazı kişileri öldürdüğü, bazılarını da yaraladığı tespit edilen Halil oğlu Bayram, Tokmaklı köyünden Küçük Ali, Köşker Bekir oğlu Durdu (BOA, İ. ASK, 1327/Ş-69), Kara Ali, Veli Ahmet ve Süleyman idam cezasına çarptırıldılar (BOA, DH. MUİ, 43-1/13). Mahkeme Göksun’da, yargılanan diğer kişileri işledikleri suça göre 3-15 yıl arasında kürek cezasına çarptırdı. Maraş Sıkıyönetim mahkemesi Kişifli Köyü’nde meydana gelen olaylarla ilgili olarak da çalışma yaptı. Köyde adam öldürme, yağmalama ve yakma suçlarını işleyenler çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu cezalar 1-15 yıl arasında kürek ve idam cezası şeklindeydi (Günay, 2009: 71-74).
Mahkemenin Zeytun’da yürüttüğü tahkikat sonucunda bazı Zeytunluların cemiyetler kurmak suretiyle siyasi faaliyetlerde bulundukları, bazılarının da silah imal ettikleri tespit edildi. Muhakemeleri tamamlanan ve çoğu firarda olan Zeytun Ermenilerinden 20’si 3 ile 6 yıl arasında değişen kürek cezalarına çarptırıldı. Silâh temin ettiği belirlenen Arabacı Garabet 10 sene hüküm giydi. Ermeni temsilcisi Vagarşak Efendi’nin vazifeyi kötüye kullanmak suçundan Zeytun’dan sürülmesi, Mal Müdürü Asador Efendi’nin de aynı suçu işlediği gerekçesiyle memuriyetten men edilip Zeytun’dan uzaklaştırılması kararlaştırıldı (BOA, İ. ASK, 1327/Z-21). Öte yandan olaylarda kusurlu oldukları gerekçesiyle dönemin Zeytun Kaymakamı İbrahim Paşa’nın üç yıl devlet memurluğundan men, eski polis ve zabıtalardan Mehmet Efendi ile İshak Ağa’nın önce açığa alınması ve ardından emekliye sevk edilmesine karar verildi. Bu karar 26 Kasım 1909 tarihinde İbrahim Paşa’nın Antakya Kaymakamlığı görevinden alınması suretiyle uygulandı (BOA, DH. MUİ, 43-2/4).
Maraş’ta olayların sona ermesi ve yargılamaların tamamlanmasından sonra Hükümet Maraş Sıkıyönetim mahkemesinin lağvedilmesini kararlaştırdı. Bu karar padişahın onaylamasının ardından 21 Ekim 1909’da yürürlüğe girdi (BOA, İ. ASK. 1327/ L-16). Maraş Sıkıyönetim mahkemesi tarafından yürütülen yargılamalar sonucunda işlenen suçun esas alınmasına önem verildiği görülmektedir. Yargılamalarda suçluların Müslüman ya da Ermeni olmalarının dikkate alınmadığı, aynı suçu işleyen Müslüman ve Ermenilerin aynı cezalara çarptırıldıkları görülmektedir. Mahkeme olaylara karışan herkesi cezalandırmıştır. Olayları kışkırtıp adam öldürenler idam, ömür boyu hapis gibi en ağır cezalara çarptırılmışlardır. İdam cezalarının infazı kısa sürede gerçekleştirilmiştir (Günay, 2009: 87, 90).
BOA. DH. MKT; 2863/34, 1327 C 12.
BOA. DH. EUM. THR; 7/2, 1327 N 20.
BOA. DH. MUİ; 2-1/11, 1327 Ca 7.
BOA. DH. MUİ; 98-2/15, 1328 B 10.
BOA. DH.MUİ; 2-4/35, 1327 Z 27.
BOA. DH. MUİ; 33-2/1, 1327 Za 1.
BOA. DH. MUİ; 43-2/4, 1328 M 27.
BOA. İ. ASK; 1327/ Za-80.
BOA. İ. ASK; 1327/Ş-69.
BOA.İ. ASK; 1327/Z-21.
BOA. İ. ASK; 1327/ L-16.
İnkılâb; 31 Temmuz 1909.
Tanin; 30 Mayıs 1909.
Bağdatlıoğlu, Adil (1942), Uzun Oluk (İstiklâl Harbinde Maraş), İstanbul.
Cemal Paşa (1996), Hatırat, haz. Metin Martı, İstanbul.
Dadrian, Vahakn N. (2007), İttifak Devletleri Kaynaklarında Ermeni Soykırımı, İstanbul.
Günay, Nejla (2009), 100. Yılında 1909 Maraş’ta Ermeni Olayları, Kahramanmaraş.
Kansu, Aykut (2009) 1908 Devrimi, İstanbul.
Kara, İsmail (2001), İslâmcıların Siyasî Görüşleri 1 Hilafet ve Meşrutiyet, İstanbul.
Okutan, M. Çağatay (2008), “Osmanlı Son Dönemi’nde Dualizm ya da Laikleşme Çabası”, Yüzüncü Yılında II. Meşrutiyet, İstanbul.
Sahara, Tetsuya (2011), “A Hidden Agente: Dispute Over The Armenian Land ownership on The Eve of The Adana Incident 1909”, 1909 Adana Olayları Makaleler, Ankara.
Sonyel, Salâhi R. (1988), “İngiliz Gizli Belgelerine Göre Adana’da Vuku Bulan Türk-Ermeni Olayları (Temmuz 1908- Aralık 1909)”, Belleten, S 199-201, s. 1241-1289.