Türk Yazarın Ermeni Gazetesine Mektubu

Milli Mücadele döneminde Birinci Dünya Savaşı’nın ve ardından Ermenistan’da kurulan Taşnak iktidarının faturasının ağırlaşmasıyla Türk-Ermeni yakınlaşması fikri de gündeme gelmiştir. Türk gazeteci-yazar Osman Sadık Bey’in İstiklâl Savaşı yıllarında bir Ermeni gazetesine gönderdiği mektup, bunun bilinmeyen örneklerinden biridir. Slovo (Söz) isimli gazete, Menşevik Gürcistanı döneminde Tiflis’te Rusça olarak çıkmıştır ve şehrin Ermeni burjuvazisinin yayın organı olarak bilinmektedir.

“Osmanlı’nın En Önemli İşleri Ermenilere Teslim Edildi”

Mektup, gazetenin 1 Aralık 1920 tarihli 274 nolu sayısında “Türkiye ve Ermenistan” başlığıyla yayımlanır. Osman Sadık, mektubuna şöyle başlar:

Doğu meselesiyle intibaklı çetin sorunların genel manzarası içinde bir tanesi önemli yer tutmaktadır ve hâlâ tam bir çözüme kavuşmamıştır: O da en karanlık yanı Ermeni-Türk ilişkileri olan Ermeni meselesidir.

Bu kördüğümü incelemeye geçmeden ve neredeyse çözülmez hale gelmiş bu yumağın bugün ne şekilde tezahür ettiğine el atmadan önce bazı genel ve kişisel inisiyatiflerin girişimlerini hatırlatmak istiyorum. Bu girişimler, ne yazık ki, şovenizmin en uçlarına kadar varan dar milliyetçi bakış açısına sahip Ermeni aydınlarının bazı genç temsilcilerinin nedensiz uzlaşmazlıkları yüzünden akim kalmıştı.

Oskan Efendi Servet-i Fünun No 1217

Oskan Efendi Servet-i Fünun No 1217

Yazar, bu noktada Abdülhamit rejiminin yıkılmasından sonra kabinelerin üst düzey görevlere getirilmiş Ermeniler olmadan neredeyse kurulmadığına dikkat çeker. Osman Sadık Bey’e göre imparatorluk idaresinin en önemli noktalarına Türkiye’ye büyük hizmetler vermiş olan Ermeni nazırların atandığını reddetmek mümkün değildir. Gabriel Noradunkyan, iki farklı kabinede dış politikayı yönetmiş ve dış ilişkilerde imparatorluğun kaderini belirlemiştir. Ya da Hallaçyan Efendi, uzun süre İttihat ve Terakki döneminde maliyenin başında olmuştur. Oskan Efendi, Osmanlı postasını idare ettiği nazırlık görevini uzun müddet sürdürmüştür.

Yazarın ifadesiyle bu büyük Müslüman devletinin en önemli işleri böylece Ermenilere teslim edilmiştir. Bunun haricinde farklı nezaretlerdeki Ermeni memur sayısı da azımsanmayacak düzeydedir. Ermeni mebuslar, hep parlamentoda yer almışlar; dünya savaşının ilk muharebelerine kadar Ermeni subaylar, Türk ordusunda hizmet etmişlerdir. Yazar, hayal mahsulü olmayan bu örneklerden sonra Ermenilere yönelik baskının hangi temellerle açıklanacağını anlamanın zor olduğunu belirtir.

Düşmanla Birleşen Yıkıcı İç Tehdide Karşı Zor Kullanma Hakkı

Bu değerlendirmelerinin ardından Osman Sadık Bey, Dünya Savaşı sürecini ele alır:

Savaş ilan edilir. Türkiye’deki Ermeni öğelerin açıktan İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldığını, bugüne kadar hizmetinde bulunduğunu, Türk unsuruna karşı ateşli bir şekilde ayaklandıklarını, silahların patlamasıyla bir dakika dahi kaybetmeksizin silahlı kanlı eylemlere başvurduklarını reddedebilecek tek bir Ermeni bulamazsınız. Ayrıca, diğer yandan savaş meydanında ölüm kalım mücadelesi veren bir devletin ayaklanan tebaasının onu sırtından vurmasını engellemek için en etkin önlemlere başvurmaya hakkı olduğu reddedilebilir mi?

Kanlı ve vahşi baskılar oldu. Bunu şüphesiz her Türk kabul eder. Ama birçok Türk, sözden fiile geçmiş, Ermeni ailelerini korumuş veya evinde saklamıştır. Ancak unutmamak gerekir ki, baskılar, sadece Türklerin eseri değildir. Dünyada her yerde ve hatta Türkiye’den daha gelişmiş ülkelerde bu türden binlerce baskı görülebilir. Bir Türk olarak Ermenilerin, tek tek kişilerin ve bütün milletlerin sempati ve antipati besleme ve milli çıkarlarını korumak için bütün araçlara başvurma haklarını reddetmiyorum. Ancak, Türklerin kritik bir zamanda yok edici dış tehditle birleşen her türlü yıkıcı iç girişimlere karşı koymak için zor kullanma hakkının reddedilmesinin de çok zor olacağını düşünüyorum.

Osman Sadık’ın Girişimleri

Osman Sadık, daha sonra Mütareke Dönemi’ne değinir. İtilaf Devletleri’nin İstanbul’a girmesiyle Türkler bir an olsun bile Pera gazetelerinde (gayrimüslim gazeteleri) yazılan veya sokakta edilen hakaretlerden kurtulamamışlardır. Ülkede asırlarca sakin bir yaşam süren dört öğeden üçü (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler), İtilaf Devletleri ordularının himayesine güvenerek durmaksızın dördüncünün (Türkler) onurunu ayaklar altına almaktadır. Yazara göre memleketin bu manzarası çok üzücüdür.

Osman Sadık, bu unsurların aydınları arasında bir anlaşma sağlamaya çalıştığını da anlatır. Le Stamboul gazetesinin sayfalarında Rumlara, Ermenilere, Yahudilere ve Araplara bir çağrı yapmış ve bir toplantı örgütlenmesini önermiştir. Bu toplantıda herkesin soğukkanlılığını koruyarak kendi çevrelerinin taleplerini dile getirmesi öngörülmüştür. Böylece bu toplantıda gelecek adına faydalı bir temel atılması düşünülmüştür. Osman Sadık, birlikte yaşayan bu unsurların kendi aralarındaki ilişkiyi koparmasının mantıksızlığına işaret etmiştir.

Ancak bu öneriye akılıcı bir yaklaşımla cevap veren çıkmamıştır. Konuyla ilgili sadece Leon Hadiryan isimli bir mühendis, Le Stamboul gazetesinde bir makale yayımlamıştır. Bu makale de Osman Sadık Bey’in önerisini kesin olarak reddeden bir içeriktedir. Hadiryan, öneriyi samimi görmekle birlikte Paris Konferansı’nın Ermenistan adına konuşma hakkını saklı tutarken Türklerin tartışma hakkını kabul etmemiştir.

“Ermeni Tarafı Yardım Elini Uzatmadı”

Osman Sadık Bey, daha sonraki gelişmeleri şöyle kaydeder:

Gördüğünüz üzere bu sonuçsuz kaldı. Bu misyonu, le Courrier de Turquie gazetesinin başyazarıyken de yerine getirmeye çalıştım ve peşi sıra makalelerimde iyi duygular adına Ermeni aydınlarını uzlaşmazlıktan vazgeçmeye çağırdım. Hiç kimse bana yardım elini uzatmadı.

Türk gazeteci-yazar Osman Sadık’a göre Ermeniler ve Türkler açısından çatışmalar içinde geçen, uzun süre birbirlerini kırdıkları ve anlaşmaya varamadıkları geçmiş üzerine konuşmanın kolay olmadığı açıktır. Ancak, Türklerin barış çabalarının Ermeniler tarafından devamlı geri çevrilmesi de bir o kadar üzücüdür.

Yazar, geçmişi acısız hatırlamanın mümkün olmadığını belirttikten sonra bu girişimlerdeki amacının Türk-Ermeni yakınlaşmasını ve iki millet arasında barışı sağlamak olduğunu ifade eder. Duygular bir tarafa bırakılmalı ve iyi komşuluk ilişkileri kurma ve Türkiye ile Ermenistan arasında barışı sağlama meselesi soğukkanlı bir şekilde bütün taraflarıyla ele alınmalıdır.

Osman Sadık’ın mektubunun Slovo gazetesinde yayımlandığı tam o günlerde Ermenistan’da emperyalist işbirlikçisi ve şoven Taşnak rejimi yıkılmış, yerine Sovyet iktidarı kurulmuştur. Kısa bir süre içinde emperyalizme karşı ortak menfaatler, Ankara ve Erivan arasındaki buzları eriterek iki ülkeyi yakınlaştıracaktır.

Kaynakça

Perinçek, Mehmet (2011), Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları, İstanbul

Rusya Askeri Devlet Arşivi (RGVA) fond 7717 liste 1 dosya 174 yaprak 380, 380 arkası, 381.

© 2024 - Marmara Üniversitesi