İstanbul Sarrafları Arasında Ermeniler

Osmanlı ekonomisinin önemli aktörleri arasında yer alan sarraflar para bozmak, kredi vermek, para nakil ve muhafaza etmek gibi faaliyetlerde bulunuyorlardı. Ayrıca madenlerde, darphanelerde, gümrüklerde ve üst düzey devlet adamlarının hizmetinde çalışıyorlardı. Sarrafların devletle ilişkileri açısından en önemli alan ise iltizam ve malikâne sektörüydü. Bilindiği üzere söz konusu iki sektör, devlet hazinesinin gelirlerinin düzenli bir şekilde işletilebilmesi için hayati önemdeydi. Sarrafların kefil olmaması veya finansman temin etmemesi durumunda iltizam ve malikâne ihalelerinin gerçekleşmesi çok zordu. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda denilebilir ki, sarrafların faaliyetleri olmadan Osmanlı ekonomik ve mali sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesi oldukça zorlaşırdı (Akyıldız, 2009, s. 163-165).

Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren geniş sarraflar zümresi içinde İstanbul sarraflarının hususi bir yeri vardı. İlk defa 1691 yılında gedik verilerek düzenli bir teşkilat altında toplanmışlardı. Başlangıçta 12 olan sayıları zamanla artmış, 1730’lu yıllardan sonra 72/73 olarak sabitlenmiş, XIX. yüzyılın ortalarına doğru bir miktar daha çoğalmıştır. Gedikli İstanbul sarraflarının malikâneci, mültezim ve cizyedarlara finansman sağlamak, para bozmak, para bozarken herhangi bir suistimalde bulunmamak, topladıkları altın ve gümüşü başkalarına ve özellikle gayrimeşru yollarla iş yapan kimselere değil bedeli karşılığında darphaneye satmak, bedel-i iştira denilen gümüş bedelini darphaneye teslim etmek, darphanenin faaliyetlerini zedeleyecek işlerden uzak durmak gibi birtakım vazifeleri vardı. Görev ve sorumluluklarından da anlaşılacağı üzere darphaneyle yakın ilişkileri söz konusuydu. Bu nedenle devlet adına sarrafların kontrolünü, para ve finans piyasasının başrol oyuncusu olan Darbhâne-i Âmire üstlenmişti. Nitekim arşiv kayıtlarında sarraflar, darphane hizmetine tayin olunan veya Darbhâne-i Âmire’ye merbut şeklinde zikredilirler (Bölükbaşı, 2013, s. 87-92; Bölükbaşı, 2014, 19-24).

Osmanlı erken dönem Ermeni sarraf

Osmanlı erken dönem Ermeni sarraf

İstanbul sarraflarının faaliyetleri stratejik önemdeki pek çok sektörü doğrudan etkilediği için devlet, İstanbul sarraflarını denetlemeyi bir zorunluluk olarak görmüştü. Bu nedenle kontrolü dışında sarraflık yapılmasına müsaade etmiyordu. Ancak sarraflığın kayda değer bir gelir sağlaması, piyasada gediksiz sarraflık yapmak isteyen pek çok kişinin ortaya çıkmasına da yol açmıştı. Gediksiz sarrafların sebep olduğu istikrarsızlığı engellemek isteyen devlet idarecileri, sarraflara sık sık müdahale etmek zorunda kalıyordu. Nitekim ilk düzenlemenin yapıldığı 1691 yılından 1835 yılına kadar geçen süreçte devlet tarafından sarraflara toplam 14 defa müdahale edilmiştir. Bu müdahaleler esnasında gediksiz sarrafların dükkanları kapatılmış, gedik verilen sarrafların ise isimleri ve dükkanlarının yeri kayda geçirilmiştir (Bölükbaşı, 2014, s. 24-31).

Sarraflara yapılan müdahaleler sırasında yetkililer tarafından tanzim edilen sarraf listeleri, 1691-1835 yılları arasında sarrafların kimliklerinin etnik ve dini açıdan tespitine büyük oranda imkan sağlamaktadır. Dolayısıyla bu listeler, Ermenilerin İstanbul sarrafları arasındaki yerini tayin etmek için önemli bir kaynaktır. XVII. yüzyılın sonlarından neredeyse XIX. yüzyılın ortalarına kadar uzanan bu belgeler, literatürde yer alan bilgilerin doğruluğunu test etmeyi de mümkün kılmaktadır. Fakat bütün bu olumlu hususlara rağmen listelerin bazı problemli yanlarının olduğunu da belirtmek gerekir.

Listelere ilişkin problemlerin ilki, Ermeni, Rum ve İbrani dillerine ait isimlerin Osmanlı Türkçesi’ne aktarılırken farklılaşmasından, söz konusu dillere ait hususiyetlerin ortadan kaybolmasından kaynaklanır. İkincisi, Osmanlı bürokrasisinde görevli kâtiplerin isimleri, bazen aslından bir hayli farklılaştırarak yazmalarından, sonuncusu ise aynı dini gelenekten gelen milletlerin ortak kullandıkları isimler arasındaki nüansları kâtiplerin ayırt edememelerinden ortaya çıkar.

Listelerde pek çok ismin hangi millete ait olduğu kolaylıkla ayırt edilebilecek durumdayken, bir kısmının ise aidiyetini tayin etmek oldukça zordur. Bazen iki adlı bir sarrafın bir ismi çok mâruf bir Ermeni adıyken, diğer ismi meşhur bir Rum adı olabilmektedir. Kimi zaman da listede geçen isim birkaç etnik grupta birden kullanılabilmektedir. Kâtipler bazı adları o kadar çok değiştirmişlerdir ki bunlar ne Ermeni, ne Rum, ne de Museviler tarafından kullanılmaktadır. Kâtipler yol açtıkları sorunları affettirmek istercesine bazen de isimlerin yanına “Yahudi” veya “zimmî” gibi ifadeler yazmakta, en azından sarrafların dinini belirleme işini kolaylaştırmaktadırlar. Bu ifadelerden ilki doğal olarak Musevileri, ikincisi ise Hristiyan sarrafları niteler.

Mevcut problemler işi zorlaştırmakta ve can sıkıcı olmakla birlikte, listeler sarrafların etnik ve dini aidiyetleri konusunda genel bir fikir vermekten uzak değildir. Listeler tartışma götürmeyecek ölçüde iki sonuca ulaşılmasını sağlamaktadır. Bunlardan ilki, 1691, 1696 ve 1710 yıllarındaki düzenlemelerde gedik verilen birkaç kişi sayılmazsa, İstanbul sarrafları arasında Müslüman sarraf yer almaz.

Ulaşılan sonuçlardan ikincisi ise İstanbul sarrafları arasında Ermenilerin ezici bir çoğunluğa sahip olduğu gerçeğidir. Listeler incelendiğinde gediklerin pek çoğunu Ermenilerin tasarruf ettiği, Ermenilerin arasında Musevi ve Rumların bulunduğu da görülür. Bu bilgi XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Darbhâne-i Âmire’de ve Osmanlı finans sisteminde Ermenilerin büyük bir ağırlık kazandığı bilgisiyle birleştirildiğinde, Ermenilerin sayısal üstünlüğe sahip olduğu kesin olarak söylenilebilir. Literatürde Ermenilerin Rum İsyanı’ndan (1821) sonra sarraflar arasında öne çıktığı, öncesinde ise Rumların ön planda olduğunu yönünde değerlendirmeler vardır. Ancak elimizdeki listeler bu bilginin doğru olmadığını, Ermenilerin Rum isyanı öncesinde de İstanbul sarrafları arasında çoğunluğa sahip olduğunu gösterir. Dolayısıyla XVII. yüzyıl sonlarından başlayarak, en azından XIX. yüzyıl ortalarına kadar İstanbul sarrafları arasında Ermeniler vardı. Bu mevcudiyet giderek katı bir hakimiyete dönüşmüş, İstanbul sarraf gediklerinin pek çoğuna Ermeniler sahip olmuştur (Bölükbaşı, 2014, s. 31-95).

İstanbul sarrafları içinde Ermenilerin çoğunluğa sahip olduğu tespiti yapıldıktan sonra, bu durumun sebepleri üzerinde de durulmalıdır. Öncelikle İslam dininin getirdiği bazı sınırlandırmalar, finans sektöründe Müslümanların faaliyetlerini belli ölçülerde kısıtlarken, gayrimüslimlerin de önünü açmıştı. Ancak bu durum Müslüman sarraf olmadığı anlamına gelmez. Nitekim İstanbul sarrafları içinde değilse bile, başka alanlardaki sarraflar içinde Müslümanlar mevcuttu.

Ermenilerin darphane personeli içinde çoğunluğa sahip olması da diğer bir sebeptir. Osmanlı maliyesinin ve finans sisteminin merkezinde yer alan Darbhâne-i Âmire’de büyük oranda Ermeniler çalışıyordu. Özellikle 1762 yılından sonra bu durum belirginleşmişti. Ermeniler 1850 yılına kadar idareci olamamışlarsa da, darphane personelinin önemli bir kısmı onlardandı. Müslümanlar idari makamlarda bulunmalarına rağmen darphanede sayıları oldukça azdı. İstanbul sarrafları darphane tarafından denetlendiği için aralarındaki ilişki çok güçlüydü. Üstelik bu ilişkinin önemli aktörlerinden biri olan ifrazcıbaşı/mübayaacı unvanlı darphane personeli Ermeni’ydi. Bu makamı on yıllar boyunca işgal eden kişiler meşhur Ermeni ailesi Düzoğullarına mensuptu (Bölükbaşı, 2013, s. 23-68).

Ermenilerin İstanbul sarrafları içindeki hakimiyetinin belki en önemli sebebi, sarraflık işinde sahip oldukları beceriydi. Yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa aynı meşgaleyle uğraşan belli toplumsal zümreler, o konuda ihtisas sahibi oluyordu. Ermenilerin finans, kuyumculuk, sarraflık vs. sektörlerde gösterdiği başarı bu hususla doğrudan ilgili olmalıdır. Osmanlı sisteminin yeteneklerden azami ölçüde istifade etme anlayışı, sarraflık işinin adeta Ermenilerin inhisarına bırakılması sonucunu doğurmuştu. Ermeniler bu sayede büyük bir servet kazanabilmiş, devlet idarecileriyle yakınlık kurabilmiş ve toplumsal hayatta yüksek bir konum elde edebilmişlerdi.

İstanbul Sarraflarının Sayısal Değişimi
Tarih Gedik Sayısı Sarraflarla bağlantılı diğer esnaf
1691 12
1696 30
1710 60
1714-1715 40
1718 82
1731 12
1733 72
1754 72
1761 72 3 gediksiz sarraf, 62 gedikli gümüşçü
1764 73 20 gedikli gümüşçü
1782 73
1820 73 20 gedikli gümüşçü, 21 mülazım, 45 muteber ve mutavassıt sarraf, 20 kefilleri alınan sarraf
1824 75
1835 100

Kaynakça

Akyıldız, Ali (2009), “Sarraflık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, XXXVI, s. 163-165.

Bölükbaşı, Ömerül Faruk (2013), XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Darbhâne-i Ȃmire, İstanbul.

Bölükbaşı, Ömerül Faruk (2014), “İstanbul Sarrafları (1691-1835)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 30, İstanbul, s. 19-96.

 

© 2024 - Marmara Üniversitesi