İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Kuruluşu ve Statüsü

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra, öncelikle şehirde yaşayan Rumlardan dinî gelenekleri çerçevesinde bir patrik seçmelerini istemiş, yeni patrik olarak seçilen Georgios Kurtesis Scholarius’un da “Gennadios” unvanıyla patrik olarak atanmasını onaylamıştı. Ardından patriklik idaresiyle ilgili bir ferman yayınlayan padişah, Gennadios’un kendisinden önceki patriklerin tüm haklarına sahip olduğunu, Osmanlı sınırlarında yaşayan Ortodoks ahalinin bundan böyle patriğin sorumluluğunda bulunduğunu, dinî davalarının eskiden olduğu gibi Patrikhane Ruhani Meclisi’nde görülmeye devam edileceğini, sahip oldukları bu hakların kendisinin destek ve güvencesinde olduğunu ifade etmişti (Shaw, 2004, s. 85).

Fatih tarafından 1461 tarihinde Bursa’dan İstanbul’a getirilen Bursa Ermenileri Başepiskoposu Hovagim

Fatih tarafından 1461 tarihinde Bursa’dan İstanbul’a getirilen Bursa Ermenileri Başepiskoposu Hovagim

Fatih, Rumlardan sonra Ermeniler için de benzer bir idari yapı oluşturmuştu. İstanbul fethedildiğinde İstanbul’da Ermenilerin de bir dini merkezi bulunuyordu. Ancak bunun Rumlar’da olduğu gibi bir patriklik merkezi olup olmadığı belli değildir. Bu yüzden Ermeni Patrikhanesi’nin kuruluşu ve gelişimi ile ilgili gelişmeler, Rum Patrikhanesi’nden daha farklı olmuştur. Aslında Fatih İstanbul’daki Ermeni dini merkezini öncelikle bir episkoposluk merkezi (sadece bulunduğu şehrin veya bölgenin dini otoritesi) olarak tesis etmiş, ilerleyen yüzyıllarda bu kurum patriklik statüsüne yükseltilmiştir. İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin ne zaman ve nasıl kurulduğuna dair genel kabul gören ve sürekli tekrarlanan anlatıya göre, İstanbul’un fethiyle birlikte gelen kuruluş şöyle gerçekleşmiştir: “Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden önce Bursa’da iken, oradaki Ermeni ahaliye ve onların rûhânî önderi Hovagim’e karşı bir yakınlık ve sevgi gösteriyordu. Fatih bir gün Hovagim’le sohbet ederken, Hovagim kendisine “Tanrı senin krallığını diğer krallıklardan daha da yükseltsin” diye dua etmiş, bunun üzerine Fatih de Hovagim’e “Eğer İstanbul’u ele geçirmeyi başarırsam, seni ve Ermeni ileri gelenlerini İstanbul’a götüreceğim ve seni onların lideri yapacağım” şeklinde bir vaatte bulunmuştu. İstanbul’un 1453 yılında fethinden birkaç yıl sonra Bursa’ya gelen Fatih, verdiği sözü hatırladı ve Episkopos Hovagim’le birlikte birçok Ermeni ailesini Bursa’dan İstanbul’a getirtti. Yine bu dönemde daha farklı yerlerden de İstanbul’a Ermeni gruplar getirtilerek, başkente yerleştirilmişlerdi. Bu Ermenilerin şehrin değişik semtlerine yerleştirilmelerinden sonra (1461) Fatih, Episkopos Hovagim’i bir fermanla Ermenilerin önderi, yani patrik olarak ilan etti. Hovagim’e Anadolu ve Rumeli’deki tüm Ermenilere hükmetme yetkisi verilmişti. Patriklik de o tarihten itibaren sürekli olarak varlığını sürdürdü.” (Çarkçıyan, 2006, s. 21-25; Küçük, 2009, s. 152).

Episkopos Hovagim’in İstanbul’a getirilişi ve öncesi hakkındaki bu anlatı doğru olmakla birlikte, patrikliğin kurulması hususunun biraz daha farklı olduğu günümüzde yapılan çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur (Bardakjian, 1982, s. 89-100; Dadyan, 2011, s. 39-50). Fatih, Hovagim ve beraberindekileri İstanbul’a getirterek Bizans’ın son dönemlerinde etkisizleştirilen İstanbul’daki Ermeni murahhaslık merkezini yeniden canlandırmıştır. Kendi hâkimiyetindeki Ermenilerin sorumluluğunu da başkentteki bu merkeze vermiş ve Rum milletinden sonra Ermeni milletinin de yönetim şeklini belirlemiştir. Buradaki lidere “patrik” unvanının verilmesi ise Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde olmuştur. Dünya genelindeki tüm Ermeni dini merkezlerini hâkimiyetine alan Osmanlı Devleti, İstanbul Ermeni Patrikhanesi ismini de resmen o tarihlerden sonra kullanmaya başlamıştır.

Nitekim Fatih döneminde Bursa’dan İstanbul’a getirilen Hovagim’den itibaren 16. yüzyıl ortalarına kadar İstanbul’daki Ermeni liderine verilen unvan “patrik” değil “marhasa”dır. Marhasa (veya murahhasa) unvanının kilise literatüründeki karşılığı ise “bir şehir veya bölgedeki başepiskopos”tur. Başepiskopos bir bölgedeki en yüksek rütbeli din adamını ifade etmektedir.

Marhasalıktan patrikliğe geçiş süreci şu şekilde olmuştur:

Ermeni milletinin en yüksek dini makamı, bugünkü Ermenistan’ın başkenti Erivan yakınlarında bulunan Eçmiyazin’deki Eçmiyazin Katoğikosluğu’dur (Ermeniler en yüksek dini liderlerine, bir nev’i “papa” hükmünde olarak “katoğikos” demektedirler.). En eski ve en yüksek katoğikosluk merkezi, Eçmiyazin olmakla birlikte zamanla Van’da bulunan “Ahtamar” ve Adana yakınlarındaki “Sis”te de birer katoğikosluk merkezi teşkil edilmiştir. Bu katoğikoslukların altında da daha alt bir dini merkez olan patriklikler bulunmaktadır. Bunlar Kudüs ve İstanbul patriklikleridir. En geç tesis edilen dinî merkez de, İstanbul Patrikhanesi olmuştur. Kilise hiyerarşisine göre dini olarak en üstten alta doğru kilise yapısı şu şekildedir:

  • Eçmiyazin Katoğikosluğu
  • Ahtamar Katoğikosluğu
  • Sis Katoğikosluğu
  • Kudüs Patrikhanesi
  • İstanbul Patrikhanesi

(Seyfeli, 2005, s. 37-49)

Bu hiyerarşi Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar devam etmiştir. Günümüzde de Ahtamar ve Sis Katoğikoslukları haricinde diğerleri faaliyetlerine devam etmektedirler.

Fatih İstanbul’u fethettiği zaman İstanbul haricindeki diğer dinî merkezlerin tamamı Osmanlı egemenliğinin dışında bulunuyordu. Bu yüzden Fatih yeni oluşturduğu kuruma doğrudan “patrikhane” adını verse dahi, kendi egemenliğinde olmayan diğer dini merkezlerin böyle bir kurumu kabul etmeyeceği açıktır. Nitekim Hovagim ve ardından gelenlerin unvanlarının “marhasa” olması, bu tespiti doğrulamaktadır. Hatta kimi Ermeni çevrelerince günümüzde dahi İstanbul Ermeni Patrikhanesi resmî bir dinî kurum olarak kabul edilmemektedir. “De facto” bir kurum olduğu iddia edilen patrikhanenin (Braude, 1982, s. 82.), “Osmanlı Devleti tarafından ortaya çıkarılmış bir dinî merkez” olduğu belirtilerek, bunun Ermeniler üzerinde bir yetkisinin olmadığı dahi dile getirilmektedir (Kévorkian-Paboudjian, 2012, s. 11).

Fatih’ten sonra patrikhane ile ilgili sürecin ilerleyişi şöyle devam etmiştir: Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Safeviler’e karşı kazandığı Çaldıran Zaferi ve ardından Mercidabık ve Ridaniye savaşları ile hâkimiyet alanını genişletmesi, Osmanlı Devleti için olduğu kadar Ermeniler açısından da önemli siyasi değişimlere sebep olmuştur. Yavuz’un bu başarıları sonrası önce Kudüs ve Sis, Osmanlı egemenliğine dâhil edilmiş, ardından Kanuni Sultan Süleyman döneminde sürdürülen İran Seferleri (1534-1548) ile de başta Eçmiyazin olmak üzere önemli Ermeni yerleşimlerinin Osmanlı hâkimiyetine geçmesi sağlanmıştır. Böylece tüm Ermeni dini merkezleri de Osmanlı egemenliğine katılmış oluyordu. İlk bakışta dini olarak İstanbul kilisesinin üstündeki kurum olan Eçmiyazin Katoğikosluğu’nun Osmanlı egemenliğine girmesiyle İstanbul’daki otoritenin gücünün sınırlanacağı düşünülse de süreç tam tersi bir şekilde ilerlemiştir. Bu durum, İstanbul’daki dini merkezin gücünü sınırlamak bir yana, bu gücün daha da artmasını sağlamıştır. Ülkenin başkentinde bulunması dolayısıyla, Osmanlı Devleti İstanbul’daki rûhânî önderliği diğer Ermeni dinî merkezlerinden daha önde kabul ediyordu. Bu tarihten sonra İstanbul’daki Ermeni dini merkezinin gücünü artırışı hızla devam etmiştir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Marhasa Krikor (1526-1537) ve Patrik Asdvadzadur’un (1538-1543) görevleri sırasında bu güç iyice pekişmiş ve İstanbul’daki kurumun başındaki lidere “patrik” unvanının verilmesi de ancak bu dönemin sonunda (1543 yılında) gerçekleşmiştir (Bardakjian, 1982, s. 90.).

Bütün bunlardan çıkan sonuç, Hovagim’in Bursa’dan İstanbul’a gelişinden sonra, buradaki vazifesinin patriklik değil Bizans döneminde olduğu gibi İstanbul Ermenilerinin rûhânî önderliği olduğudur. Ancak buradaki en önemli ayrıntı, Fatih’in İstanbul Ermenileri dini önderini bizzat kendisinin atamış olmasıyla birlikte, “Rumlar gibi Ermenilerin de, devlet tarafından muhatap alınan dinî bir teşkilat kurmaları ve bunun Osmanlı Devleti tarafından desteklenmesidir.” (Emecen, 2008, s. 14.). O tarihlerden itibaren patrik unvanını resmen taşımasa da Hovagim ve ardından gelen Ermeni liderleri, devlet tarafından – yine Rumlar’da olduğu gibi – Osmanlı millet sistemi çerçevesinde “Ermeni millet başı” olarak kabul edilmişlerdir. Kendi idaresindeki toplumun dinî ve sivil işlerinden sorumlu olan “Ermeni millet başı” Osmanlı Devleti ve Sultan adına cemaatinin işlerini yürütmüştür. Ayrıca Ermeni Patrikhanesi’ne Süryaniler, Kıptîler ve Habeşler bağlanmışlardır. Bu gruplar da kendi dini/siyasi işlerinde Ermeni Patrikhanesi’ne tâbi hale gelmişlerdir.

Kumkapı’daki Türkiye Ermenileri Patrikliği binası

Kumkapı’daki Türkiye Ermenileri Patrikliği binası

Patrikhanenin tesisinin tamamlanmasından sonra, (1641 yılında günümüzde de patriklik merkezi olarak kullanılmakta olan Kumkapı Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ne taşınıncaya kadar) patriklik kilisesi olarak Samatya’daki (Sulu Manastır) Surp Kevork Kilisesi, patriğin makamı ve patrikhanenin diğer işlerinin yürütüldüğü merkez olarak da kilisenin karşısında yer alan bina kullanılmıştır. Bizans döneminden kalma Peribleptos Manastırı’nın üzerine inşa edilmiş eski bir Rum Kilisesi olan Surp Kevork Kilisesi, sonradan Rumlardan alınarak Ermenilere verilmiştir.

Ermeni Patrikhanesi, yukarıda belirtildiği üzere Osmanlı hükümeti nezdinde Ermeni cemaatini temsil ettiği gibi, Ermeni cemaatine karşı da Osmanlı Hükümeti’ni temsil ediyordu. Bu her iki temsil görevini yerine getirebilmesi için patrikhane, cemaatine karşı çeşitli cezalar verme (hapse atma veya sürgüne gönderme gibi) hakkına sahipti. Ancak bu haklar idarî yetkilerine karşı olabilecek saldırılar için geçerliydi ve uygulanması hükümetin onayına tâbiydi. Özellikle sürgüne gönderme cezası için hükümetten izin almaya mecbur olan patriğin bu hakkını hükümet de çoğu zaman destekleyerek, cemaat üzerindeki otoritesine destek oluyordu. Ayrıca patriğin emrinde bir askerî birlik de vardı. “Yasakçı” adı verilen ve yeniçerilerden oluşan bu askerler, patriğin idarî yetkilerini kullanmasında ona yardımcı oluyorlardı. Patriği Ermeni cemaati kendi usullerine göre kendisi seçiyor, seçilen kişi devlete “pişkeş” adı verilen bir vergiyi ödedikten sonra Padişah beratıyla görevi onaylanıyordu (Kenanoğlu, 2007, s. 154-155).

Patrikhane binasının karşısında yer alan, Meryem Ana (Surp Asdvadzadzin) Patriklik Kilisesi

Patrikhane binasının karşısında yer alan, Meryem Ana (Surp Asdvadzadzin) Patriklik Kilisesi

Ermeni patriğinin cemaat üzerindeki otoritesini sınırlayan ve kimi zaman patrikhaneyi yönetebilecek kadar güçlenen tek sınıf, “amira”lar denilen Ermeni aristokrasisiydi. Fatih Sultan Mehmet döneminde de var olmakla birlikte özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın 1554 yılında Revan ve Nahçıvan’ı fethi akabinde Van, Eğin ve diğer bazı yerlerde yaşayan sarraf ve tüccar Ermenileri İstanbul’a getirmesi sonrasında ortaya çıkan bu sınıf, ekonomik gücüne paralel olarak cemaat idaresinde de yetki sahibiydi. Patriklerin ve diğer episkoposların devlete ödediği “pişkeş” vergisini kendileri ödeyen amiralar, buna bağlı olarak da rûhânîler üzerinde otorite sahibi haline geliyorlardı. Zira Ermeni rûhânîleri ekonomik olarak güçlü bir sınıf değillerdi. Zenginlikleri ve devlet yetkililerine yakınlıkları sayesinde amiraların bu otoriteleri zamanla daha da artacak ve kimi zaman patrikhane idaresi doğrudan onların eline geçecekti (Barsoumian, 2013, s. 39-177).

Osmanlı millet sistemi çerçevesinde yürütülen bu idari yapı Tanzimat dönemine kadar sürecek, Tanzimat döneminden itibaren Osmanlı Devleti’nin idari anlamda yaşadığı dönüşüm gayrimüslim idarelerine de yansıyacaktır. Özellikle 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ilanından sonra patrikhanenin görev ve yetkileri de farklılaşacaktır (Güllü, 2013, s. 38-56).

Kaynakça

Bardakjian, Kevork B. (1982), “The Rise of the Armenian Patriarchate of Constantinople”, Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, (Ed.: B. Braude – B. Lewis), Cilt: I – The Central Lands, New York – London, Holmes & Meier Publishers, Inc.

Barsoumian, Hagop L. (2013), İstanbul’un Ermeni Amiralar Sınıfı, (Çeviren: Solina Silahlı), İstanbul, Aras Yayıncılık.

Braude, Benjamin (1982), “Foundation Myths of the Millet System”, Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, (Ed.: B. Braude – B. Lewis), Cilt: I – The Central Lands, New York – London, Holmes & Meier Publishers, Inc.

Çarkçıyan, Yervant Gomidas (2006), Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, İstanbul, Kesit Yayınları.

Dadyan, Saro (2011), Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi, İstanbul, Everest Yayınları.

Emecen, Feridun (2008), “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Anlayışı ve Ermeniler”, Yapay Sorun “Ermeni Meselesi”, (Yayına Hazırlayan: Mahir Aydın), İstanbul, İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Yayınları.

Güllü, Ramazan Erhan (2013), Ermeni Sorununun Ortaya Çıkış ve Gelişim Sürecinde İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Tutumu (1878-1923), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

Kenanoğlu, M. Macit (2007), Osmanlı Millet Sistemi – Mit ve Gerçek, İstanbul, Klasik Yayınları.

Kevorkian, Raymond H. – Paboudjian, Paul B. (2012), 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, (Fransızca’dan çeviren Mayda Saris), İstanbul, Aras Yayıncılık.

Küçük, Abdurrahman (2009), Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara, Berikan Yayınevi.

Seyfeli, Canan (2005), İstanbul Ermeni Patrikliği, Ankara, Aziz Andaç Yayınları.

Shaw, Stanford J. (2004), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 1, Gaziler İmparatorluğu – Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü 1280-1808, (Çeviren: Mehmet Harmancı), İstanbul, é Yayınları.[:en]

Bardakjian, Kevork B. (1982), “The Rise of the Armenian Patriarchate of Constantinople”, Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, (Ed.: B. Braude – B. Lewis), Cilt: I – The Central Lands, New York – London, Holmes & Meier Publishers, Inc.,

Barsoumian, Hagop L. (2013), İstanbul’un Ermeni Amiralar Sınıfı, (Çeviren: Solina Silahlı), İstanbul, Aras Yayıncılık.

Braude, Benjamin (1982), “Foundation Myths of the Millet System”, Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, (Ed.: B. Braude – B. Lewis), Cilt: I – The Central Lands, New York – London, Holmes & Meier Publishers, Inc., 

Çarkçıyan, Yervant Gomidas (2006), Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, İstanbul, Kesit Yayınları.

Dadyan, Saro (2011), Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi, İstanbul, Everest Yayınları.

Emecen, Feridun (2008), “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Anlayışı ve Ermeniler”, Yapay Sorun “Ermeni Meselesi”, (Yayına Hazırlayan: Mahir Aydın), İstanbul, İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Yayınları.

Güllü, Ramazan Erhan (2013), Ermeni Sorununun Ortaya Çıkış ve Gelişim Sürecinde İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Tutumu (1878-1923), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

Kenanoğlu, M. Macit (2007), Osmanlı Millet Sistemi – Mit ve Gerçek, İstanbul, Klasik Yayınları.

Kevorkian, Raymond H. – Paboudjian, Paul B. (2012), 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, (Fransızca’dan çeviren Mayda Saris), İstanbul, Aras Yayıncılık.

Küçük, Abdurrahman (2009), Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara, Berikan Yayınevi.

Seyfeli, Canan (2005), İstanbul Ermeni Patrikliği, Ankara, Aziz Andaç Yayınları.

Shaw, Stanford J. (2004), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 1, Gaziler İmparatorluğu – Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü 1280-1808, (Çeviren: Mehmet Harmancı), İstanbul, é Yayınları.

© 2024 - Marmara Üniversitesi