Yüzyıllar içinde Ermenilerin kendi din ve mezheplerini yaşadıklarını, Osmanlı Devletinin de bu dini özgürlüklerin sağlanması konusunda hassasiyet gösterdiklerini biliyoruz. Bununla beraber insanların kendi iradeleri ile Müslüman olabildikleri de bir başka gerçektir. İslamiyet evrensel bir din olarak gelmiş herkese açık bir dindir. Ancak Ermeni araştırmalarında din değiştirme daha doğrusu İslamiyeti seçme konusu, daha ziyade Ermenilerin 1915 sevk ve iskan kanununun uygulanması sırasında gözlemlenen Müslümanlaşmaları ele almaktadır.
27 Mayıs 1915’te çıkan Sevk ve İskan Kanunu, bazı vilayetlerdeki Ermenilerin bulundukları yerden Osmanlı ülkesi içinde başka bölgelere sevk edilmesini öngörüyordu. Doğal olarak kimse yaşadığı muhiti bu gelişmeler neticesinde birden bire değiştirmek istememekteydi. Nitekim bu sevkiyattan kurtulmak için bazı Ermenilerin bireysel veya toplu olarak Müslümanlığa geçtiklerine dair bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Zira Müslüman olan Ermeniler sevkiyattan kurtuluyorlardı. Devlet onlara yeni nüfus kağıtları veriyor, eğer mallarına el konulmuş ise iade ediliyordu.
Osmanlı arşivinde bulunan yazışmalara baktığımızda; mesela 22 Haziran 1915 tarihinde Van, Trabzon, Erzurum, Bitlis, Mamuretü’i-aziz, Diyarbekir ve Sivas vilayetleri ile Canik mutasarrıflığına gönderilen emirlerde; güneye sevk edilen Ermenilerden tek tek veya toplu olarak Müslüman olanların alıkonulması istenmiştir.
Ancak bu tür din değiştirme isteklerinin gerçekte Müslüman olmak isteğinden değil sevk kanunundan kurtulmak olduğu anlaşılınca, Osmanlı yönetimi samimi bulunmayan din değiştirmelerin kabul edilmemesi kararı aldı ve vilayetlere duyuruldu. Esasında bu karar Osmanlı Devletinin Ermenileri Müslümanlaştırmak gibi bir siyaseti olmadığını göstermektedir.
Nitekim 1 Temmuz 1915’te vilayet ve mutasarrıflıklara çekilen telgrafta sevk edilen Ermenilerin toplu veya ferdi olarak din veya mezhep değiştirdikleri ve bu suretle memleketlerinde kalma çareleri aradıkları belirtilmektedir. Bu şekilde yapılan din değiştirmelerin samimi olmadığına işaret edilerek, Ermenilerin öteden beri kendi yararlarını tehlikede gördüklerinde hükümeti yanıltmak maksadıyla din değiştirdikleri hatırlatılmaktaydı.
Osmanlı devleti; ihtida edip İslam adı alan kimi Ermenilerin zararlı faaliyetlerden geri kalmadıklarına dair ciddi bilgi ve belgelere de sahip idi. Bu yüzden Devlet, 1 Temmuz 1915’ten itibaren Ermenilerin Müslümanlığı kabul etmiş olsalar bile alınan karar gereği iskân edilmeleri gereken mahallere sevkleri hususunda gerekenin yapılmasını tüm yetkililerden istemekteydi. (Bakar, 2009, s.101 )
Bu çerçevede mesela; 21 Temmuz’da Ankara, 5 Ağustos’ta Konya, 27 Ağustos 1915’te Eskişehir mülki amirlerine, Ermenilerin din değiştirmelerinin kabul edilmemesi emredildi. Ayrıca din değiştirmeleri daha önce kabul edilenlere de bundan böyle ayrıcalıklı işlem yapılmaması ve sevklerinin gerektiği bildiriliyordu. Bir başka örnek de Kale-i Sultaniye mutasarrıflığına gönderilen emirdir. Ermenilerin sevkleri sırasında toplu olarak din değiştirmelerinin uygun olmadığı ve bunlardan evlenmek suretiyle Müslüman olduklarını beyan edenlerin ancak tek tek kabul edilebileceği vurgulanıyordu.
Osmanlı devleti sevk ve iskan kanununun çıkmasından sonra ilerleyen aylarda din değiştirme taleplerine karşı tavrını değiştirmeye başladığı da görülmektedir. Ancak yine suistimallere ve yanlış anlamalara, yani “devletin zorla Müslümanlaştırıyor” iddialarına meydan vermemek için yeni önlemler alındı. Osmanlı kanunlarına göre din değiştirmelerin kabul yaşı 15 idi. Öncelikle hükümet, sevk sırasında ihtida etmenin asgari yaşını 20’ye çıkardı. Nüfus kanununun 60. Maddesi gereğince ihtida talebinde bulunan kişilerin vilayet idare meclisi önünde 20 yaşını tamamladıklarını ve hüviyetlerini ispat etmeleri gerekmekteydi. (Beyoğlu, s. 3)
25 Ekim 1915’te Bolu mutasarrıflığına gönderilen bir yazıda İslâmiyeti seçmek isteyen Ermenilerin Ekim ayından itibaren bunu yapabilmelerine izin veriliyordu. 4 Kasım 1915’te vilayet ve mutasarrıflıklara Ermenilerin din değiştirmeleri konusunda şu hususlara dikkat edilmesi bildiriliyordu.
Bu çerçevede Menteşe’de din değiştirmek isteyenlerin müracaatları kabul edilmiş ve malları iade olunmuştur. Sevk edilen Ermenilerden din değiştirmek isteyenlerin ise istekleri iskan yerlerine vardıktan sonra kabul edilmiştir. (Bakar, 2009, s.102)
Öte yandan; Osmanlı Devleti, tehcir sürecinde en fazla uğraşma zorunda kaldığı konulardan biri de sahipsiz çocukların durumu olmuştur. Sevk sırasında çocukların yol şartlarına dayanmaları zor olduğundan önce yetimhanelere yerleştirilmeleri denenmiştir. Yetimhanelerin yetersiz kaldığı yerlerde ise Ermeni çocukları bakımları için Müslüman köylere dağıtılarak sokakta kalmamaları temin edilmeye çalışılıyordu. Bu çocukların bakımı için devlet Muhacirin Tahsisatı’ndan her çocuk için aylık 30 kuruş tahsisat ayırmıştı.
Osmanlı Devleti’nin koruma altına aldığı kimsesiz Ermeni çocuk sayısı 10.314’tür ve bunların bir kısmı Müslüman aileler yanına verilmiştir. Ancak bu durum bütün Ermeni çocukların Müslümanlaştırılmak istendiği anlamına gelmemektedir. Nitekim pek çok Ermeni çocuk misyonerlerin ve Şam’da olduğu gibi Ermenilerin kontrolündeki yetimhanelere verilmiştir. Öte yandan Müslüman yetimhanelerine alınan Ermeni çocuklara dini bir eğitim verilmiyordu. Birçok hatıratta anlatıldığı üzere Ermeni aileler kimliklerini ispat etme koşuluyla yetimhanelerdeki çocuklarını alabiliyorlardı. Hatta çocuk din değiştirmiş olsa dahi ailelerine teslim ediliyordu. Köylere dağıtılan çocukların bir kısmının din değiştirdiği düşünülebilir. Birçoğunun bunu isteyerek yaptığını da hesaba katmak zorundayız. Ama önemli sayıda çocuk da dinlerini değiştirmeden Müslüman aileler tarafından bakılıp korundular. Küçük çocukların evlerinde yaşadığı insanların dinlerinden etkilenmiş olması da kuvvetle muhtemeldir.
Gözden kaçırılmaması gereken bir önemli nokta da Müslüman halkın her şeye rağmen Ermenilere karşı müşfik ve koruyucu bir tavır sergilemiş olmalarıdır. Kimsesiz Ermeni çocuk ve kadınlar, Müslüman memur ve hatta subaylar tarafından yanlarına alınarak bakımları üstlenilmiştir. Bazı subaylar pek çok genç kız ve çocuğu Anadolu’dan getirip Ermeni Patrikhanesine teslim etmişlerdir. Urfa’da yaşayan İsviçreli Misyoner Jakob Künzler’in şu ifadeleri dikkat çekicidir; “Bugün binlerce çocuk ortaya çıktıysa bunu müslümanın koruyuculuğuna borçludurlar. Bunlar Müslüman şehirlerinde ve evlerinde kaldılar ve şimdi ortadalar” (Atnur, 2005, s. 67-69).
Ermeni kadın ve kızların durumu ise Devletin özenle takip ettiği bir başka konu idi. Savaş şartlarında kötü niyetlilerin istismarına uğramamaları için Osmanlı Dahiliye Nezareti vilayetleri uyarmış idi. 18 Ağustos’ta Niğde Mutasarrıflığı’na gönderilen yazıda, Müslüman olmuş Ermeni kızlarının herhangi bir suiistimale meydan verilmeden Müslümanlarla evlenmelerinin uygun olduğu bildiriliyordu. Kocaları hayatta olan Ermeni kadınların din değiştirmeleri kabul edilmemişti. 1915 Kasımında, Kocaları ölmüş Ermeni kadınların isterlerse Müslümanlarla evlenebilmelerine daha sonra Müslim veya gayr-i Müslim istedikleri kimseyle evlenmelerine müsaade edilmiştir.
Tehcirden kurtulmak için binlerce Ermeni’nin İslamiyet’i seçtiği görülmektedir. Bunların samimi din değiştirme olduğu iddia edilemez. Osmanlı yönetimi başlarda ihtida isteklerini kabul etmiş, ancak din değiştirmelerin artması üzerine bu yönteme başvuranların da tehcir edilmesine karar vermiştir. İhtida eden Ermeniler arasında korunmaya muhtaç kadın, kız ve çocukların çoğunlukta olduğu dikkati çekmektedir. Bunun yanında Ermeni kadınların Müslüman erkeklerle evlenmelerinin de arttığı anlaşılmaktadır. Aslında Osmanlı yönetimi tehcir sırasındaki ihtidalar konusunda istikrarlı bir siyaset izlememiştir. Bu ani ortaya çıkan olgu karşısında zaman ve şartlara göre değişen politikalar uygulamıştır.
Mütareke sonrası değişen koşullar karşısında eski dinlerine dönmek isteyen Ermenilere gereken kolaylıklar gösterilmiştir. İhtidalar konusunda İtilaf Devletleri ve patrikhanenin bütün talep ve şikayetleri titizlikle incelenerek, gerekenler yapılmıştır. Patrikhane, Müslümanlarla evlenen çoluk çocuk sahibi Ermeni kadınlar üzerine baskı yaparak eşlerinden ayrılmaya zorlanmıştır. Çeşitli baskılara rağmen Müslüman olan Ermeni kadınların eşlerini sevdikleri ve eski dinlerine geri dönmek istemediklerini ifade ederek, yeni durum ve statülerini kabullendikleri görülmektedir. Bu arada bir çok kimsesiz Ermeni çocuğu devlet tarafından korunmuştur. Mütareke yıllarında bir çok Müslüman Türk çocuğunun da Ermeniler tarafından Ermeni denilerek, Hıristiyanlaştırıldığı belirtilmelidir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve tehcir sırasında ne kadar Ermenin ihtida ettiği konusunda elimizde net rakamlar bulunmamaktadır.
Milletler Cemiyeti verilerine göre, I.Dünya Savaşı sırasında, 95.000 Ermeni Müslüman olmuştur. Kendisi de bir Ermeni olan Kevork Pamukciyan ise, Ermeni kaynaklarına dayanarak Birinci Dünya Savaşı’ndaki Ermeni ihtidalarının sayısını 100.000 olarak kabul etmektedir. Pamukciyan’ın bu rakamı Milletler Cemiyeti’nin belgesinde verilen sayı ile paralellik arz etmekte olup (Beyoğlu, 16-17) Mütareke devrinde oluşturulan propagandaların da konuyu nasıl çarptırdığını göstermektedir. Öte yandan Savaş yıllarında ve sonrasında kimsesiz Ermeni kadın ve çocukların Fransız, İngiliz ve Amerikan yardım kuruluşları tarafından ne kadarının mezheplerinin değiştirildiği de önemli bir araştırma konusudur (Atnur, 2005, s.292-3).
Akçam, Taner (2014), Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması Sessizlik, İnkar ve Asimilasyon, İstanbul
Atnur, İbrahim Ethem (2005), Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara
Bakar, Bülent (2009), Ermeni Tehciri, Ankara
Beyoğlu, Süleyman, “Ermeni Tehciri ve İhtida”
Selçuk Hava-Altı Aziz, “Kayseri’de Tehcir, İhtida ve İskan”, Yeni Türkiye Dergisi Ermeni Meselesi Özel Sayısı IV, Eylül-Aralık 2014, Sayı 63, s.2949-2956[:en]
Akçam, Taner (2014), Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması Sessizlik, İnkar ve Asimilasyon, İstanbul
Atnur, İbrahim Ethem (2005), Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara
Bakar, Bülent (2009), Ermeni Tehciri, Ankara
Beyoğlu, Süleyman, “Ermeni Tehciri ve İhtida”
Selçuk Hava-Altı Aziz, “Kayseri’de Tehcir, İhtida ve İskan”, Yeni Türkiye Dergisi Ermeni Meselesi Özel Sayısı IV, Eylül-Aralık 2014, Sayı 63, s.2949-2956