Ermeni Meselesi’nin ya da Bâbıâli’nin diplomatik hassasiyet nedeniyle tercih ettiği isimle Anadolu Islahatı’nın milletlerarası diplomatik bir sorun haline gelmesinde, 93 Harbi ve sonrasında imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarının payı büyüktür. Şüphesiz XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni oluşturan diğer unsurların özerklik ve bağımsızlık mücadeleleri Ermeniler tarafından yakından izlenmişti. Bir grup aydın ve siyasetçinin milli kimliği inşa ve kendi toplumunu benzer bir mücadele sürecine hazırlama yönündeki faaliyetleri, XIX. yüzyılda hız kazandı. Ancak 1878 yılına gelinceye dek, uluslararası siyasi platformda bir “Ermeni Meselesi”nden bahsetmek pek mümkün değildir.
Malum ve meşhur olduğu üzere, Osmanlı Devleti’nde “millet-i sâdıka, teb’â-yı sâdıka” olarak nitelendirilen ve en yüksek mevkilerde istihdam edilen Ermeniler, asırlarca dini ve kültürel açıdan geniş bir serbestiyet içinde yaşadılar. XIX. yüzyıla gelindiğinde, misyonerlik faaliyetleri ve özellikle diğer milletler gibi özgürlükçü-milliyetçi akımların etkisiyle, önce özerklik daha sonra da bağımsızlık için fırsat kollamaya başladılar. 93 Harbi, bu fırsatı onlara fazlasıyla verdi; Ermeniler Doğu (Kafkas) cephesinde Rusların yanında saf tuttukları gibi, karargâhlarını Ayastefanos’a kuran muzaffer Rus komutanların mihmandarlığını ve ev sahipliğini üstlenmekten çekinmediler. (Kurat, 1968, s. 157)
Osmanlı delegeleri Rusya ile Edirne’de mütareke görüşmelerine başladığında (Ocak 1878), Ermeniler imzalanacak barış antlaşmasına kendileriyle ilgili bir madde koydurmak amacıyla diplomatik atağa geçtiler ve Edirne’de Grandük Nikolay ve Kont İgnatiyev’i ziyaret ettiler. Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan ve piskoposlardan oluşan maiyeti, hazırladıkları 13 Şubat 1878 tarihli dilekçeleri, “büyük kurtarıcıları” olarak nitelendirdikleri Rus Çarı II. Aleksandr ile Başbakan Gorçakof’a gönderdiler. Patrik Nerses’in başında bulunduğu Ermeni Patrikliği Meclisi, bu ziyaret esnasında bilvasıta Çardan özetle şu taleplerde bulundu: Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı vilayetlerin Rusya tarafından ilhakı, bu mümkün olmazsa Bulgaristan’a verilecek imtiyazların Ermenilere de bahşedilmesi, bu da mümkün olmazsa Ermenilerle meskûn vilayetlerde kapsamlı ıslahat yapılmasının ve askeri birlikler teşkil edilmesinin acilen sağlanmasıydı.
Rusya, Ermenilerin özerklik talebine, kendi sınırları içinde yaşayan Ermeni toplumu için emsal teşkil edebileceği endişesiyle olumlu yaklaşmadı. Bununla birlikte Ayastefanos Antlaşması’na (3 Mart 1878), “Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı yerlerde mahalli şartların gerektirdiği ıslahat ve düzenlemelerin acilen yapılması ve Ermenilerin, Kürt ve Çerkezlerin müdahalelerinden korunması” hükmünü koymuştu (16. madde). Ancak başta İngiltere olmak üzere, Avrupa devletlerinin muhalefeti nedeniyle Ayastefanos Antlaşması hükümsüz kalınca, Ermeniler bu defa Berlin Kongresi’nden çıkacak kararları beklemeye koyuldular (Uras, 1987, s. 199-216).
Ermenilerin özerklik yönündeki çabaları, Berlin Kongresi esnasında da sürdü. Bu amaçla Patrik Nerses Efendi, İngiltere’nin İstanbul Elçisi Henry Layard ile görüşerek Sivas, Van, Diyarbakır ve Kilikya (Adana ve civarı) bölgelerini kapsayacak özerk bir statünün tanınması konusunda açık destek istedi. (Kurat, 1968, s. 157-161).Öte yandan Ermeniler, Avrupa başkentlerine heyetler göndererek lobi faaliyetlerine başladılar; bu bağlamda Nurias Çeras’ın faaliyetleri önemlidir. Bu ön hazırlıklardan sonra Mıgırdıç Hrimyan Efendi başkanlığında katıldıkları Berlin Kongresi’ne, Ermeni bir vali tarafından yönetilecek “Muhtâr/Özerk Ermenistan” ve yönetim esaslarına dair bir tasarı sundular (Uras,1987 s. 217 251) (Kılıç, 2007, s. 1-9).
Berlin Kongresi’nde Rusya, daha önce işaret edilen siyasi riskler nedeniyle Ermenilerin özerklik talebine olumlu yaklaşmazken, bilakis İngiltere söz konusu bölgelerde Rusya’nın nüfuzunu kırmak amacıyla ıslahat taleplerini destekledi. Sonuçta Berlin Antlaşması’nın yukarıda metni verilen 61. maddesiyle Ermenilerin talepleri kısmen karşılandı.
Rus ordusunun tahliyesinden sonra Osmanlı Devleti’nin Ermenilerin yaşadığı bölgelerde kapsamlı ıslahat yapması ve bu sürecin büyük devletlerin gözetiminde yürütülmesi teminat altına alındı. Keza bu maddeyle Ermeni Meselesi uluslararası diplomatik bir sorun haline geldi ve büyük devletlerin manipülasyonuyla Şark Meselesi’ne yeni bir başlık ilave edildi. Şöyle ki Osmanlı aleyhtarı görüşleriyle bilinen Liberal Parti Başkanı William Ewart Gladstone’un 1880 yılında iktidara gelmesiyle İngiltere Ermeni ıslahatı konusuyla daha yakından ilgilenmeye başladı. Gladstone, meselenin uluslararası siyasi platformlara taşınmasına ve gündemde kalmasına bilhassa gayret gösterdi. Mayıs 1880’de George Joachim Goschen’i fevkalade elçi sıfatıyla İstanbul’a gönderen İngiliz hükümeti, kendisine sınır düzenlemeleri dışında özellikle Ermeni Meselesi (Anadolu Islahatı) konusunu yakından takip etmesi talimatını verdi. Bu politik duyarlılık Goschen’in halefi Frederick Hamilton (Lord Dufferin)’un faaliyetleriyle bir adım öteye taşınacaktır. Bu politikanın devamı olarak İngiltere bu dönemde Hınçak (Hunchak: “Çan Sesi, çıngırak”) Komitesi’ni el altından desteklemeye başladı. Öte yandan Berlin Antlaşması’nı imzalamış olan devletler nezdindeki çabalarının sonucunda, söz konusu antlaşmanın Ermenilerle ilgili hükümlerinin süratle icrasına dair Osmanlı Devleti’ne müşterek bir nota verilmesini sağladı (11 Haziran 1880).
Tehditkâr ifadeler de içeren bu notada ve onu takip eden 7 Eylül tarihli bir diğer notada Ermenilerle ilgili ıslahata henüz başlanmadığı ve gecikmeden doğabilecek sonuçlardan Osmanlı Devleti’nin sorumlu olacağı açıkça ifade edildi. Buna mukabil Bâbıâli cevabî notalarında uluslararası topluma bu hususta atılan adımları ayrıntılı olarak izaha çalıştı. Bu dönemde Ermenilerin Kürtlere karşı korunması konusunda artan dış müdahale ve tek taraflı himaye, bu iki etnik unsur arasındaki çatışmaların artmasına yol açtı. Osmanlı Devleti’nin emniyet ve asayişi sağlamak amacıyla aldığı tedbirler ise kasıtlı bir biçimde “Ermeni Katliamı” şeklinde aksettirilmekteydi. Bu suretle ve özellikle İngiltere’nin yoğun çabaları sonucunda, münferit ya da müşterek notalarla Ermeni Meselesi uluslararası siyasi gündemin en önemli konuları arasına girmiş oldu (Küçük, 1986, s. 17-58).
Rusya’nın Doğu Anadolu’da nüfuzunu kırmak amacıyla düvel-i muazzama, Ermeni ıslahatı konusunda büyük çaba sarf ederken, bünyesindeki Ermenileri tahrik edeceği gerekçesiyle Ruslar ihtiyatlı ve soğukkanlı tutumlarını sürdürdüler. Bu bağlamda Ermenileri etnik değil, Ortodoksluk temelinde dini bir kimlikle tanımlamaya bilhassa özen gösterdiler. Öte yandan Almanya ve onunla aynı çizgide hareket eden Avusturya, yine ihtiyatlı bir yol tutarak Ermeni ıslahatı konusunda Bâbıâli’ye aşırı baskı yapılmasına destek vermekten kaçındılar. Meseleyi, daha ziyade mezhep boyutunda Katolik Ermeniler bağlamında değerlendiren Fransa ise konuya duyarsız kalmadıysa da (Altıntaş, 2005, s. 21-76) Tunus’u işgal hazırlığında olduğundan, Ermenilerin beklentilerini karşılayacak derecede ilgi göstermedi. Bu şartlar altında yalnız kalan İngiltere, diplomatik açıdan daha fazla ısrarcı olamadı; doğal olarak bu durum Osmanlı Devleti’ne Anadolu Islahatı’nı ağırdan alma ve işi sürüncemede bırakma cesareti verdi.
Ana hatlarıyla aktarmaya çalıştığımız bu süreçte İngiltere, ümitsizliğe düşen Ermenilerin yegâne umudu olarak öne çıktı. Öte yandan siyasi davalarını tek bir devlete angaje olarak riske etmek istemeyen Ermeniler, uluslararası toplumun dikkatini çekmek ve siyaseten başaramadıklarını tedhiş hareketleriyle gerçekleştirmek için uzun vadeli bir dizi eylem planı hazırladılar. Bu bağlamda, Ermeni Patrikhanesi’nin destek ve himayesinde, etkin bir propaganda ve örgütlenme kampanyası başlattılar. Kurdukları dernek, cemiyet ve partiler yanında, sansasyonel terör eylemleri planladılar. Ermenilerin Birleşik Cemiyeti ile Karahaç Cemiyeti, Armenakan Partisi, tedhişçi ve ihtilalci partiler olan Hınçak (Cenevre,1887) ve Taşnaksütyun (Daşnaktsutiun: “Federasyon”) Komiteleri (Tiflis, 1890), bu amaca hizmet etmek üzere kurulan örgütlerden sadece bazılarıydı (Karakoç, 2009, s.60-94) (Tosun, 2003, s.144-145).
Ermeniler, vilâyât-ı sitte denilen Osmanlı Devleti’nin doğusundaki altı ilde (Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis, Sivas ve Ma’muretü’l-Azîz/Elazığ) özerk bir yönetim kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak bu talebin, uluslararası hukuk ve diplomasi açısından meşru dayanakları ve makul gerekçeleri yoktu, zira Ermeniler, özerklik talep ettikleri bölgelerin tamamında azınlık durumunda ve farklı mezheplere bölünmüş cemaatler halinde yaşamaktaydılar. (Kodaman, 2010, s.134-135).Bu şartlar altında ve dış destekli stratejik planlama doğrultusunda, yaklaşık 12 yıllık hazırlık döneminden sonra Ermeniler ses getirecek eylemler sürecini başlattılar: Erzurum Ayaklanması (1890), Kumkapı Hadisesi (1890), Birinci Sason Hadisesi (1894), Bâbıâli Nümayişi (1895), Zeytun ve Van İsyanları (1895-1896), Osmanlı Bankası Vak’âsı (1896), İkinci Sason Hadisesi (1897), II. Abdülhamid’e Suikast Teşebbüsü (1905) ve Adana Olayları (1909) bu süreçteki önemli hadiselerdendir.
Geniş bir alanda cereyan eden, siyasi otoriteyi ve Müslüman nüfusu hedef alan çetecilik faaliyetleri, ayaklanmalar ve tedhiş hareketleriyle kendisini gösteren Ermeni terörünü bertaraf etme girişimleri, daha önce birçok kez yapıldığı gibi basın-yayın yoluyla Avrupa kamuoyuna “Ermeni kıyımı” ve “Hıristiyan katliamı” şeklinde servis edildi. Doğu Anadolu’da topografya, iklim şartları ve ulaşım imkânlarındaki güçlükler nedeniyle Ermenilerin çetecilik faaliyetlerinin düzenli ordu birlikleri tarafından bertaraf edilmesi oldukça zordu. Bu nedenle II. Abdülhamid, bölgedeki Kürt ve Türkmen aşiretlerinden oluşan ve Hamidiye Alayları adı verilen paramiliter gruplarla Ermeni çetelerini ortadan kaldıracak ve zamanla bölgede merkezi otoriteyi tahkim edecek sosyo-politik yeni bir projeyi hayata geçirdi. Rusya’nın Kazak Alayları örneğinde oluşturulan bu hafif süvari alayları projesi, IV. Ordu Müşiri Mehmed Zeki Paşa’nın sorumluluğunda 1891 yılından itibaren yürürlüğe kondu (Klein, 2013) (Ergül, 1997, s.43-78) (Kodaman, 1979, s.427-480).
Ermenilerin gerçekleştirdiği sansasyonel eylemlerden Kumkapı Baskını, Bâbıâli Nümayişi ve Osmanlı Bankası Vakası payitahtta meydana geldiğinden, siyasi ve sosyal etkileri diğerlerine nazaran daha fazla oldu. 28 Temmuz 1890’da, Artin Cangülyan liderliğindeki Hınçak komitacıları tarafından Kumkapı’da Patrikhane’nin içindeki kilisenin, ayin esnasında basılıp Patrik Aşıkyan’ın Ermenilerin özerklik taleplerini padişaha iletmek üzere kaçırılması, güvenlik güçlerinin arabayı kuşatıp militanlarla çatışması, ölü ve yaralılar, İstanbul’un teröre pek de aşina olmayan sakinleri için oldukça tedirginlik vericiydi (Şaşmaz, 2004, s.101-118).
Bu tür tedhiş olaylarının artmasıyla birlikte komitacıların hedeflediği Avrupa müdahalesi nihayet gerçekleşti. Zaten 1894’te patlak veren Sason olaylarından beri Doğu Anadolu’da çeteler tarafından giderek tırmandırılan isyan ve şiddet eylemleri, salt yabancı müdahalesini davet amacıyla yapılmaktaydı. Başrolde İngiltere elçisi Philip Currie’nin bulunduğu inceleme komisyonunun çalışmaları sonucunda, İngiltere, Fransa ve Rusya Bâbıâli’ye verdikleri 11 Mayıs 1895 tarihli ortak memorandumla Berlin Antlaşması’nda öngörülen ıslahatın acilen icrasını istediler. Başlangıçta direnen Sultan II. Abdülhamid, bölgede görev yapan yabancı konsolosların en önemli gündem maddesi ve müdahale aracına dönüşen ve giderek daha tehditkâr hale gelen Ermeni sorununu çözmek için Said ve Kamil Paşaların da görüşlerini aldıktan sonra umumi bir ıslahat programını kabul etmek zorunda kaldı (Eylül 1895). Buna göre genel af ilan edilecek, bölgeye bir umumi müfettiş gönderilecek ve Hıristiyanlardan da vali ve mutasarrıflar tayin edilecekti. Anadolu Islahatı şeklinde adlandırılarak etnik ve ayrılıkçı, daha da önemlisi dış müdahale çağrışımlarından arındırılan söz konusu ıslahat programı artık uygulanmaya hazırdı. Ermeniler bu süreci hızlandırmak ve uluslararası arenada gündemden düşmemek amacıyla daha sansasyonel bir eylem için hazırlıklara başladılar. Patrik III. Madteos İzmirliyan’ın teşvikleri ve Hınçak Komitesi’nin organizasyonuyla 30 Eylül 1895’te harekete geçtiler. Neyse ki, yaklaşık 5000 kişiyle “Yaşasın Ermenistan” sloganları atarak Bâbıâli’ye yürüyüp hükümeti protesto etmeleri ve çatışma çıkararak Osmanlı başkentinde katliam propagandası yapma emelleri, etkin önlemler ve Müslüman kesimin sağduyusu sayesinde akamete uğradı (Engin, 2004, s. 47-48).
Bu esnada Sultan Hamid, Sadrazam Küçük Said Paşa’nın yerine Mehmed Kamil Paşa’yı atamak suretiyle zaman kazanmak ve yeni bir strateji belirlemek istedi. Ancak bunaltıcı yoğun dış müdahaleler ve baskılar neticesinde “Vilâyât-ı Sitte’nin Islâhına Dâir Islahât Lâyihâsı” başlıklı reform programının, ilgili mülki ve askeri görevlilere gönderilmesini onayladı (20 Ekim 1895). Ancak Ermeniler, yaşadıkları bölgelerde yapılacak ıslahatla yetinmeyeceklerini, bir yıl sonra tertip ettikleri Osmanlı Bankası Baskını’yla (26 Ağustos 1896) iç ve dış kamuoyuna gösterdiler (Eldem, 2007, s.113-146).
II. Abdülhamid, kerhen tasdik ettiği Anadolu Islahatı’nı tatbik etmek üzere, güvendiği devlet adamlarından Müşir Ahmed Şakir Paşa’yı 27 Haziran 1895’te Anadolu vilayâtı umum müfettişi olarak tayin etti ve bölgeye hareket etmesi talimatını verdi. Bu, ani ve fevri bir atama değildi, zira Şakir Paşa, Yıldız Sarayı’nda yaver-i ekrem olarak atandığı Temmuz 1890’dan itibaren Ermeni Meselesi’yle ilgilenmeye başlamış, ülke dışındaki faaliyetleri Avrupa basınından İtalyan asıllı Agustino Danisso adlı bir gazeteci aracılığıyla yakından izlemişti. Danisso’yu Kafkasya’ya da gönderen Şakir Paşa, Ermenilerin komitacılık faaliyetleri hakkında elde ettiği bilgiler doğrultusunda Sultan Hamid’e ayrıntılı raporlar takdim etmişti.
Müfettiş Şakir Paşa, muavini Dimitri Mavrokordato Efendi ve diğer üyelerden oluşan teftiş heyeti, 24 Ağustos 1895’te İstanbul’dan ilk durak olan Trabzon’a hareket etti. İhtilalci ve ayrılıkçı Ermeni grupların tahrikiyle heyetin güzergâhındaki Trabzon’dan Bitlis’e dek pek çok yerde protesto eylemleri yapıldı. Öte yandan Islahat Layihası’nın uygulamaya konulması, Ermeniler için af çıkartılması ve vilayat-ı sitteye teftiş heyeti gönderilmesi, Müslüman ve gayrimüslim üyelerden oluşan ayrı bir ıslahat komisyonu oluşturulmadığı gerekçesiyle başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleri tarafından eleştirildi. Bunun üzerine 3 Kasım 1895’te Müfettiş Şakir Paşa’nın bölgedeki faaliyetlerini takip ve denetlemek amacıyla İstanbul’da bir Islahat komisyonu teşkil edildi. Ardından teftiş heyetinden merkeze gönderilecek raporların ve sair evrakın incelenmesini hızlandıracak bir birim olarak Tesrî‘-i Muamelât Komisyonu kurularak bürokratik işlemlerin ve dolayısıyla ıslahat sürecinin hızlandırılması amaçlandı.
Sultan Hamid’in, 22 Eylül 1896’da söz konusu ıslahat programının Hicaz hariç tüm vilayetlerde uygulanması kararı alması, bunun dış müdahaleyle dayatıldığı izlenimini ortadan kaldırmaya ve padişahın talimatıyla sadece Ermenilerin değil tüm vilayetlerde yaşayan tebaanın refah ve güvenliği için uygulamaya konulduğunu göstermeye yönelik taktik bir hamleydi. Bu atmosferde yaklaşık beş yıl boyunca bu kritik vazifeyi yürüten ve görevi başında vefat eden (20 Ekim 1899) Şakir Paşa’nın başkanlığındaki Islahat Teftiş Heyeti, fasılalı ve iniş çıkışlı da olsa, dış müdahaleye çok fazla imkân vermeden bir takım reformların yürürlüğe konulmasını sağladı. Van vilayeti örneğinde olduğu gibi isyan ve çetecilik faaliyetlerine rağmen teftiş heyeti görevini aksatmadı. Vilâyât-ı sitte’de bazı yeni idari birimler oluşturulması, idari, mülki ve hukuki makamlara ve meclislere, keza emniyet birimlerine gayrimüslimlerden vali muavini, mutasarrıf, kaymakam, adli memurlar, polisler ve köy bekçilerinin atanması, hapishane şartlarının iyileştirilmesi, maaşların arttırılması, adli sistemin düzenlenmesi, vergi dağılımında adaletin tesisi, vergi denetiminde ve tahsilinde gayrimüslim müfettişlere ve memurlara yer verilmesi, başta yollar olmak üzere eğitim, halk sağlığı, ulaşım, haberleşme ve bayındırlık faaliyetlerine hız verilmesi, aralarında husumet bulunan aşiretlerin barıştırılması ve idam mahkûmları dışındakiler için genel af ilanı, Şakir Paşa’nın başkanlığındaki teftiş heyetinin bu bağlamda altı çizilmesi gereken önemli icraatlarındandı (Karaca, 1993, s.37-203) (Ed.E. Afyoncu, 2001, s.9-90) (Küçük, 1986, s. 59-175).
Ermeniler, uygulamaya konulan ıslahat programına rağmen, özerklik ve şartlar müsait olduğunda bağımsızlık taleplerinden vazgeçmediler. 1905 yılında bu defa en sansasyonel eylemlerini gerçekleştirmenin vaktinin geldiğine hükmettiler. Troşak İhtilal Cemiyeti himayesinde Hristofor Mikaelyan (Samuel Fein), kızı Robina Fein ve Konstantin Kabulyan vd. tarafından planlanan ve Belçikalı terörist Edouard Jorris tarafından 21 Temmuz 1905’te Sultan Hamid’e karşı gerçekleştirilen bu suikast (Bomba Hadisesi, Yıldız Suikastı), Ermeni Meselesi’ni gündemde tutan ve Batı kamuoyunun dikkatlerini yeniden Osmanlı başkentine çeviren sansasyonel bir terör eylemi oldu. (haz. Gündoğdu, 2007) (ed. Tuncer, 2010) (Birecikli-Maden, 2007, s.399-424) (Bağçeci, 2011, s.279-301) (ed. E. Afyoncu, 2001, s. 115-132)
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale ve Rusya’yı Doğu Anadolu’da pasifize etmek amacıyla Ermeni ıslahatını gündemde tutma ve diğer devletleri de buna angaje etme çabası, yukarıda izah edilen nedenlerden ötürü tam anlamıyla sonuç vermedi. Bu konuda Rusya-İngiltere rekabetini yakından izleyen ve Londra’nın istediği çerçevede yapılacak ıslahatın kısa sürede dış destek ve himaye ile önce özerklik, sonra da bağımsızlık taleplerini gündeme getireceğini bilen II. Abdülhamid, İngiltere’yi dengeleyici bir unsur olarak Rusya’ya yakınlaştı. Bâbıâli bu bağlamda, başlangıçta ayaklanmalara destek vermeyen ancak zamanla maddi-manevi desteğini esirgemeyen Ermeni orta sınıfını ve zenginlerini yakından izlemeye aldı. Keza isyan ve tedhiş hareketlerine, nispeten mesafeli yaklaşan Katolik Ermenilere karşı daha toleranslı davrandı; protesto gösterileri ve terör eylemlerine karışan ya da destek veren şahısları, bu amaçla kullanılan mektep ve kiliselere sıkı denetim uyguladı. Ancak atılan olumlu adımlara rağmen, Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahalesi bir türlü engellenemedi. II. Meşrutiyet sonrasında yeni gelişmelerle kapsamı genişleyen ve siyasi talepleri belirginleşen Ermeni Meselesi, I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Tehcir Hadisesi’yle daha karmaşık, tartışmalı ve çok daha politik bir soruna dönüştü. (Bakar, 2009) (Halaçoğlu, 2001)
Afyoncu, Erhan (ed.) (2001), Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, İstanbul.
Altıntaş, Ahmet (2005), “Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Fransa’nın Rolü”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, VII/1.
Bağçeci, Yahya (2011) “Sultan II. Abdülhamid’e Ermeniler Tarafından Düzenlenen Bombalı Suikast”, Devr-i Hamid: Sultan II. Abdülhamid, (ed. M. Hülagü vd.).
Birecikli, İhsan Burak, Maden, Fahri (2007), “Yıldız Suikastı: Ermeni Komitacılarının Sultan Abdülhamid’e Karşı Düzenlemiş Oldukları Bombalı Saldırı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XXIII/67-68-69.
Eldem, Edhem (2007), “26 Ağustos 1896 Banka Vakası ve 1896 Ermeni Olayları” Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, 5.
Engin, Vahdettin (2004), II. Abdülhamid ve Dış Politika, İstanbul.
Ergül, Cevdet (1997), II. Abdülhamid’in Doğu Politikası ve Hamidiye Alayları, Çağlayan Yayınları, İzmir.
Gündoğdu, R. (haz.) (2007), Sultan II. Abdülhamid Han’a Yapılan Suikastın Tahkikat Raporu, Çamlıca Yay, İstanbul.
Karaca, Ali (1993), Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), Eren Yayınları, İstanbul.
Karakoç, Ercan (2009), Geçmişten Günümüze Ermeni Komiteleri ve Terörü, IQ Yayınları, İstanbul.
Kılıç, Davut (2007), “Arşiv Belgelerine Göre Ermeni Din Adamlarının Siyasi Faaliyetlerinden Bazı Örnekler”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XII/2.
Klein, Janet (2013), Hamidiye Alayları: İmparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri, çev. Renan Akman, İletişim Yayınları, İstanbul.
Kodaman, Bayram (1979), “Hamidiye Hafif Süvari Alayları”, İÜ. Ede. Fak. Tarih Dergisi, 32.
Kodaman, Bayram (2010), “II. Abdülhamid ve Kürtler-Ermeniler”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, XXI.
Kurat, Yuluğ Tekin (1968), Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği (1877-1880), Ankara.
Küçük, Cevdet (1986), Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul.
Küçük, Cevdet (1986), Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul.
Şaşmaz, Musa (2004), ”Kumkapı Ermeni Olayı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XIX/1.
Tosun, Ramazan (2003), “Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Mahiyeti”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, XIV.
Tuncer, H. (ed.) (2010), Sultan Abdülhamid Han’a Yapılan Suikastın Perde Arkası, Çamlıca Yayınları, İstanbul.
Uras, Esat (1987) Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul.