Darbhâne-i Âmire’de Ermeniler

Osmanlı İmparatorluğu çok sayıda etnik grubun ve dini zümrenin bir arada yaşadığı büyük bir mozaiği andırıyordu. İmparatorluğun çeşitli din, mezhep ve etnik kökene mensup tebaası arasında Ermenilerin hususi bir yeri vardı. Bu konumu ticaret, zanaat, mimari ve sanat gibi alanlarda sahip oldukları yüksek kabiliyet sayesinde kazanmışlardı. Ermenilerin faal oldukları alanların başında finans ve kuyumculuk sektörleri geliyordu. Söz konusu iki sektörün merkezinde ise Darbhâne-i Âmire bulunuyordu. Bu yüzden darphanede Ermeniler önemli bir ağırlığa sahipti. Ermenilerin darphanedeki yeri hakkında literatürde bazı değerlendirmeler vardır. Ancak bunların en önemli eksiği, Osmanlı maliye teşkilatı ve darphanesi tarafından üretilmiş belgelerin kullanılmamış olmasıdır. Elinizdeki yazıda Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan belgelere dayalı olarak yapılmış yeni bir araştırmanın sonuçları okuyucuya aktarılacaktır. Ermenilerin darphanedeki varlığı XVIII. ve XIX. yüzyıllarda iyice güç kazandığı için bu iki asra odaklanılacaktır.

XVII. yüzyılın sonlarında yapılan reformla darphane ıslah edilmiş, teşkilatı, personel yapısı, teknolojisi ve bastığı paraların standartları yeniden düzenlenmişti. Mihaniki darp usulü denilen çağdaş bir teknolojiye geçilmesi, daha hızlı ve yüksek kalitede para basılabilmesini sağlamıştı (Sahillioğlu, 1999, s. 83-103). Darphane idaresinin profesyonel bürokratlara verilmesi, işlerin daha düzenli yürütülmesini, hesapların ve kayıtların daha iyi tutulmasını temin etmişti. Söz konusu bürokratlar Osmanlı idari aygıtının her kademesinde görev üstlenmiş tecrübeli kimselerdi. Bunların en önemli özelliği, Müslüman olmaları ve Türkçe konuşmalarıydı. Ancak personel içinde sayıları oldukça sınırlıydı. Darphane çalışanlarının çoğunluğunu gayrimüslimler oluşturuyordu.

Darphane çalışanları üç grup altında toplanmıştı: İdareciler, tüccar sınıfı ve işçiler. Müslümanlardan oluşan idareci sınıfta emin, sahibiayar, kefçe nazırı, kâtip, gözcü, arayıcı ve sikkegen gibi amir, memur ve teftiş elemanları vardı. İdarecilerin denetimi altında çalışan ve para basımının bütün teknik aşamalarını gerçekleştiren gayrimüslim personel ise iki gruba ayrılıyordu. İlk grupta darphane için kıymetli maden temin eden ve tüccar sınıfı olarak adlandırılan kimseler vardı. Bunlar ifrazcıbaşı, kalcıbaşı, darphane sarrafı gibi görevlilerden oluşuyordu. İşçi olarak adlandırılan ikinci gruptakiler ise para basım işini gerçekleştiren dökmeci, ocakçı, kalcı, körükçü, çarh dolapçısı, tahtacı, yaslamacı, doğramacı, zencirci, sikkezen, saatçi, demirci ve sayıcı adı verilen usta ve işçilerden müteşekkildi.

Müslümanlar darphane idaresinde etkili olmakla birlikte, sayıları ve para basım işindeki rolleri sınırlıydı. Ezici çoğunluğa sahip olan gayrimüslimler, para basımıyla ilgili bütün teknik işlemleri üstlenmişlerdi. Gayrimüslim personelin sayısı XIX. yüzyıl başlarında 1.300 kişi civarındaydı. Bu kalabalık usta, teknisyen ve işçi kitlesinin önemli bir kısmı ise Ermeni’ydi. Ermenilerin darphane içinde güç kazanmasında 1762 tarihi bir milattır. Darphanenin ihtiyaç duyduğu madenin temininden sorumlu olan ve Musevilerin kontrolünde bulunan ifrazcıbaşılık/mübayaacılık vazifesi söz konusu tarihte Ermeni Düzoğlu ailesine verilmişti. Bu değişiklik Ermenilerin darphanede zaten mevcut olan etkinliğini zirveye çıkardı. Personel arasında Ermenilerin sayısı ve etkisi hızla arttı. Aynı tarihlerde darphane ihtiyat hazinesi vasfı kazandığı için darphane nazırının meşguliyetleri iyice çoğaldı. Para basım işleri giderek ifrazcıbaşı/mübayaacının üzerine kaldı. XIX. yüzyılın başlarında bu durum iyice belirginleşti. Ancak fiili durum böyle olmasına rağmen kurumun amiri hala darphane nazırıydı (Bölükbaşı, 2013, s. 23-68).

1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilanı Osmanlı bürokrasisinde bütün taşları yerinden oynattı. Fermanın doğurduğu yeni şartlar gayrimüslimlere yönetici olabilme imkanı sağladığı için gayrimüslim Ermeniler, darphane idareciliğini üstlenebildi. 1850 yılında ifrazcıbaşılık/mübayaacılık Meskûkât-ı Şâhâne Müdürlüğü’ne dönüştürüldü ve Maliye Nezareti’ne bağlandı. Resmi yazışmalarda darphane Meskûkât-ı Şâhâne Müdürlüğü olarak anılmaya başlandı. Bu tarihten sonra müdürlük görevini Düzoğulları üstlendi. Böylece para basım işlerinde başrolü oynayan, personel içinde sayısal olarak büyük bir ağırlığı olan Ermeniler, darphanenin idaresini de birinci derecede üstlenebildiler.

Darphanede görev yapan Ermeniler arasında Düzoğlu ailesinin ve Kazaz Artin’in müstesna bir yeri vardır. Düzoğlu ailesinin atası olan Mihail 1762’de ifrazcıbaşılık görevini üstlenmiştir. 21 yıl süren başarılı bir hizmetin ardından görevini 1783’te oğlu Hovannes’e devretmiştir. Ruslarla yapılan 1787-1792 Savaşı, Osmanlı Devleti’nin büyük sıkıntılar yaşamasına yol açmıştır. Savaşın finansmanı için tağşişe gidilmiş, yani Osmanlı kuruşlarının değeri düşürülmüştür. Bu da darphanenin ve dolayısıyla Düzoğlu Hovannes’in meşguliyetlerini arttırmıştır. Ancak çekilen bu sıkıntılar savaşın finansmanına büyük katkılar sağlamıştır. Düzoğlu Hovannes 1812 yılında görevini halefi Düzoğlu Kirkor’a devretmiştir. Kirkor’un göreve başlamasından yedi yıl sonra Düzoğlu ailesi büyük bir badire atlatmış, Darphane hesaplarında tespit edilen usulsüzlük nedeniyle devrin darphane nazırı Abdurrahman Feyzi Bey’le birlikte, ifrazcıbaşı Kirkor ve kardeşi Sarkis katledilmişlerdir. Yaşanan hadise trajik olmakla birlikte, devrin siyasi kültürü düşünüldüğünde olağan bir durum olarak görülebilir. Darphane nazırının da öldürülmesi ve Düzoğullarının yerine yine bir Ermeni’nin geçmiş olması, olayın herhangi bir dini ve etnik boyutunun olmadığını açıkça gösterir.

Düzoğullarının yerine geçen kişi, aileyle çok yakın ilişkisi olan meşhur Kazaz Artin’dir. 4 Aralık 1819 tarihinde ifrazcıbaşı olan Kazaz Artin, 9 Ekim 1820’de azlolunup yerine Bilezikçioğlu Boğos getirildiyse de, 26 Aralık 1821’de affolunarak ceyb-i hümâyun ve evkaf-ı hümâyun sarrafı olarak darphaneye geri alındı. Kısa bir süre sonra ise Bilezikçioğlu Boğos’un görevden alınması üzerine, 13 Nisan 1822’de sarraflık vazifelerine ek olarak ifrazcıbaşılık/mübayaacılık görevleri tekrar Kazaz Artin’e verildi. Böylece Kazaz Artin darphaneye daha güçlü ve yetkili olarak geri dönmüş oldu. Kazaz Artin’in görevde olduğu dönem siyasi ve askeri sıkıntıların yanında Osmanlı Devleti’nin büyük ekonomik problemler de yaşadığı bir dönemdi. Onun faaliyetleri darphanenin para basımını sürdürebilmesinde önemli katkılar sağladı.

Kazaz Artin’den sonra ise Düzoğlu Hoca Agop ifrazcıbaşılık/mübayaacılık görevini üstlendi. Önce Kazaz Artin’in eniştesi Kevork ve yazıcı Sarkis’e verilen ceyb-i hümâyun ve evkaf-ı hümâyun sarraflıkları da, bir müddet sonra Düzoğlu Hoca Agop’a bırakıldı. Böylece Hoca Agop büyük bir güç ve otorite sahibi oldu. 14 yıl görev yaptıktan sonra vazifesini yeğeni Mihran’a devretti. Fransa’da kimya tahsil etmiş olan Düzoğlu Mihran öğrendiği birtakım yeni usulleri darphanede uygulamıştı. Göreve başladıktan iki yıl sonra darphanede önemli bir gelişme olmuş, ifrazcıbaşına (mübayaacı) 3 Mart 1850’den itibaren Meskûkât Müdürü denmeye başlanmıştı. Düzoğlu Mihran görevi 1880’e kadar sürdürmüş, böylece Düzoğlu ailesinin darphanedeki kariyeri 118 yıla ulaşmıştır.

1880 yılından sonra darphanede Ermeni müdür görev almamıştır. Ama Ermeniler darphanede üst düzey başka vazifeler üstlenmeyi sürdürmüşlerdir. Ermenilerin darphanede istihdam edildiği bir diğer mühim vazife de darphane sarraflığıydı. İstefan, Bedros, Hoca Garabed, Manyasar ve Kirkor XVIII. ve XIX. yüzyıllarda darphane sarraflığını üstlenen önemli kişilerden bazılarıydı (Bölükbaşı, 2013, s. 52-62; Niyazi Asım, 1327, s. 257; Devlet Salnamesi, 1305, s. 217).

XVIII. ve XIX. yüzyıllar boyunca Ermeniler darphanede yalnızca sayısal üstünlüğe sahip olmakla kalmamış, üst düzey görevlere de gelmişlerdir. 1762’de ifrazcıbaşılık vazifesinin Düzoğlu ailesi tarafından deruhte edilmesi bir dönüm noktası olmuştur. Ancak her şeye rağmen 1850 yılına kadar darphanenin birinci derecede amiri Müslüman idarecilerdir. Ermeniler müdürlük makamına ancak bu tarihten sonra yükselebilmiştir.

Ermenilerin darphanede istihdam edilmesinin başlıca sebebi, Osmanlı Devleti’nin pragmatik tavrıdır. Eğer herhangi bir toplumsal zümrenin belirli bir alanda yeteneği ve donanımı varsa, söz konusu sektörler o grubun inhisarına terk edilebiliyordu. Ermeniler kuyumculuk, sarraflık ve benzeri işlerde fazlasıyla kabiliyetli oldukları için bu alanlarda rahatça faaliyet göstermeleri sağlanmıştı. Böylece azami verimlilik ve fayda sağlanıyor, toplumun çeşitli kesimleri arasında işbirliği tesis edilmiş oluyordu. Ermenilerin darphanede böylesine yoğun bir şekilde istihdam edilmesinin temel gerekçesi de bu olsa gerektir. Öte yandan İslam dininin getirdiği bazı sınırlandırmalar, finans sektöründe Müslümanların faaliyetlerini kısıtlarken, gayrimüslimlerin de önünü açmıştı. Meselenin bir başka boyutu da, takip edilen siyaset sayesinde Osmanlı toplumunda farklı etnik ve dini grupların bir arada, işbirliği yaparak, huzurlu bir şekilde ve barış içinde asırlarca yaşayabilmesidir.[:]

Kaynakça

Asım, Niyazi (1327), Türkiye Cumhuriyeti Darbhane-i Milli Müdiri Tarafından 1336 Sene-i Maliyyesi Darbiyat ve Muâmelatı Hakkında Maliye Nezâret-i Celilesine Takdim Olunan Rapor, İstanbul.

Bölükbaşı, Ömerül Faruk (2013), XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Darbhâne-i Âmire, İstanbul.

Sahillioğlu, Halil (1999), Studies on Ottoman Economic and Social History, İstanbul.

Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 43. defa, sene 1305.

 

© 2024 - Marmara Üniversitesi