Osmanlı Ermenilerinin tarihlerindeki en büyük cemaat içi çekişmeler ve sorunlar mezhep değiştirme hareketleri nedeniyle yaşanmıştır. Ermeni cemaatinde mezhep değiştirme deyince akla ilk gelen Katolik inancının kabulü ve bu yüzden yaşanan çatışmalardır. İki yüzyıldan uzun bir zamana yayılan bu çatışmalar sırasında bir çok kanlı olaylar, idamlar ve sürgünler yaşanmıştır. Olayların doruk noktasına ise Sultan İkinci Mahmut’un saltanat yıllarında varılmış, Katolik inancına geçen ve inançlarından dönmeyen Ermeniler ile ana kiliseye bağlı Ermeniler arasındaki çatışmalar nedeniyle, bir çok önde gelen Ermeni görevlerinden alınıp sürgüne gönderilmiştir. İstanbul’daki tüm Katolik Ermeniler Anadolu’ya sürülmüş, isyanlar ve idamlar yaşanmıştır.
Henüz bu sorun çözülememiş ve Katolik Ermeniler ayrı bir cemaat olarak resmen tanımamışken Ermeni cemaati arasında yeni bir mezhep değiştirme hareketi, Protestan inancına geçiş süreci başlamıştır. Ermenilerin Protestan misyonerleri ve inancı ile tanışmaları 1820’li yıllarda başladı. Ortadoğu’ya giderek buradaki Hristiyanlar arasında propagandaya başlayan Parsan isimli Amerikalı bir Protestan misyoneri, Ermeniler arasında kısmi bir başarı sağlayabildi ve kısa süre sonra Ortadoğu’da Protestan Ermenilere rastlanmaya başladı. Hatta Kudüs Ermeni Patrikliği’ne bağlı din adamlarından Kırşehirli Agapos isimli bir piskopos ile Dionisios Garabedyan isimli bir rahip Beyrut’a giderek Protestan inancını kabul etmişler ve Ermeni Kilisesi geleneklerine aykırı olarak burada evlenmişlerdi (Tuğlacı, 1991, s. 313).
Sistemli bir şekilde protestan misyonerlik faaliyetlerine başlanması ise 1831 yılında gerçekleşti. Aileleriyle beraber İstanbul’a gelerek yerleşen William Goodell, Emil Smith ve Dwight gibi isimlerin öncelikli hedefi şehirdeki Ermeniler ve Rumlar arasında faaliyet göstermekti. Fakat sonrasında Ermenilerin Protestan inancına daha meyilli ve yatkın olduklarını görerek çalışmalarını büyük oranda bu sahada yürüttüler (Arpee, 1999, s. 93). 1832 yılında ise William Schauffler’in öncülüğünde Yahudi misyonu kuruldu. 1856 yılına gelindiğinde ise Protestan misyon çalışmaları genişlediğinden dolayı, Kuzey ve Güney misyonları olarak ikiye ayrılmak zorunda kalmıştı (Artinian, s. 54).
Protestan misyon faaliyetlerinin en etkin olduğu çalışma alanı eğitimdi. 1834’te Beyoğlu’nda bir misyon okulu kuruldu, bu okulda eğitim ücretsiz olduğundan kısa sürede ana kiliseye bağlı Ermenilerden öğrencilerin de tercih ettiği bir merkeze dönüştü. 1840 yılında ise Cyrus Hamlin’in idaresindeki okul Bebek’e taşınarak çalışmalarına devam etti. Misyon okulunun amaçları içerisinde genel eğitimin yanı sıra yerel din adamları ve yeni misyonerler yetiştirmek de vardı. Ayrıca, Ermeni cemaatinin en yoğun olduğu ve cemaat hayatının en sıkı yaşandığı semtlerden bir tanesinde, Hasköy’de de Protestan Ermeni yatılı kız okulu kurulmuştu. Sıkı bir din eğitiminin verildiği bu okuldaki kızlar Protestan ahlakına göre yetiştiriliyor ve esasında geleceğin din adamlarına, öğretmenlerine ve sivillerine eş olacak, misyonlarında onlara yardımcı olacak eğitimli, görgülü ve dindar eşler yetiştiriliyordu. Nitekim, ana kiliseye bağlı olup bu okulda eğitim gören kızların dörtte üçü de Protestan inancına geçmişti (Artinian, s. 54).
İstanbul’daki okulların yanı sıra Protestanlar, kısa sürede Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde de Ermeniler için okullar inşa etmişlerdi ki, Antep’deki Getronagan, Harput’taki Yeprad, Merzifon’daki Anatolia liseleri ile Sivas ve Tarsus’daki yüksek okullar bunlardan sadece bir kaç tanesiydi. Ermeni çocukları için hazırlattıkları okuma-yazma kitaplarının ve derslerinin yanı sıra çeşitli konularda bir çok kitap da yayınladılar. Ayrıca 1839’da İzmir’de Isdemaran Bidani Kidelyats, yani Gerekli Bilgiler Deposu isimli bir gazete ile 1885’te Avedaper yani Müjdeci isimli bir de haftalık dergi yayınladılar (Tuğlacı, 1991, s. 315).
Protestanlar gerçek anlamda Ermeni kültür ve eğitim hayatında önemli bir rol oynadılar. Ermenice’ye de Türkçe’ye de en iyi derecede hakim olan William Goodell İncil’in daha anlaşılabilir olması ve daha geniş kitlelere yayılabilmesi adına Türkçe’ye tercüme etmiş ve Ermeni harfli Türkçe olarak 1858 yılında yayınlamıştı (Tuğlacı, 1991, s. 313). Goodell’in bu çalışmaları ve Protestan okullarında verilen modern eğitim, ana kiliseye bağlı Ermeniler arasında da dilin sadeleştirilmesi ve modern eğitimin yaygınlaştırılması yolunda bir akım başlatmıştı. Fakat tüm bunların yanında Protestan okullarında verilen din eğitimi, Ermeni Kilisesi’nin öğretilerine aykırıydı. Protestan öğretisi açıkça, kilisenin yüzlerce yıldır devam etmekte olan ayinlerini, azizlere olan inancını ve doktrinlerini yanlış olarak görüyor ve Ermeni öğrenicilere de bunun propagandasını yapıyorlardı (Berberyan, 296-297).
Bu nedenle daha en başından itibaren Ermeni Kilisesi ve Ermeni ruhban sınıfı Protestan misyonerlerine ve onlarına çalışmalarına karşıydılar. 1837’de Patrik Isdepanos Ağavni Zakaryan, çocuklarını Protestan okullarına gönderen Ermenilere, çocuklarını bu okullardan almalarını emretti. 1839 yılında ise yine Patrik Isdepanos bir emirname yayınlayarak Ermenilerin ne şekilde olursa olsun tüm Protestan faaliyetlerine katılmayı ve Protestanlar ile ilişkide bulunmasını yasakladı. Bu emirnamenin ardından Protestanlarla ilgili sır saklayanlar ve onlara yardım edenler de çeşitli şekillerde cezalandırıldılar. Çok sayıda zanaatkar evinden ve mesleğinden atıldı. (Berberyan, 1871, s.265-269)
Sonrasında gelen Patrik Hagapos da Protestanlara karşı aynı yoldan yürüdü. Mezhep değiştirmeyi yasaklayıp, Protestanlığa meylini gördüğü ruhanileri Kayseri’ye sürgün etti. 1844-1848 yılları arasında İstanbul Ermeni Patriği olan Matteos Çuhacıyan, patriklik tahtına çıktığında bir araştırma yaptırarak İstanbul’da yüzlerce kişinin gizlice Protestan inancını sürdürdüklerini gördü. Bu kimselerin ana kiliseye dönmeleri için önce nasihat yolunu denedi. Ermeni din adamları ile Protestan misyonerleri arasında halka açık tartışmalar düzenletti. Protestan inancını vaaz eden Ermeni ruhanilere ana kiliseye dönmeleri için nasihatnameler gönderdi (Tuğlacı, 1991, s. 314-316).
Fakat bu yolda bir başarı sağlayamayan Patrik Matteos, yüksek rütbeli Ermeni ruhanilerinin de yönlendirmesiyle daha sert bir tutum takınmaya başladı. 1846 yılında patrik, Protestanlardan ana kiliseye döndüklerini beyan etmeleri için dokuz maddelik bir iman bildirgesi imzalamalarını istedi. Bildiriyi imzalamayı reddedenler ise patrikhane tarafından afaroz edilip tüm mal varlıklarına el konuldu. Protestanlara borcu olanların borcu patriklik tarafından silindi. Protestanlardan alacakları olanların ise borçları hızla tahsil edildi (Artinian, s. 55). Taşrada da Protestan inancını vaaz eden ruhaniler patrikhane tarafından görevlerinden alındılar. Patriğin bu tepkisi, İngiliz elçisi Sir Canning, Amerikan elçisi B. Cary ve Prusya Elçisi Baron le Coque tarafından hızla protesto edildi. Hatta patrik ve İngiliz elçisi arasında özel bir görüşme düzenlendi (Tuğlacı, 1991, s. 316).
Patrikhanenin tüm bu baskılarına rağmen Protestan cemaati faaliyetlerini sürdürmeye ve genişlemeye devam etti. 1846’da bir araya gelen kırk Ermeni Protestan, Aynalıçeşme’de, İstanbul’daki ilk Protestan Ermeni Kilisesi’ni kurdular. Ayrıca İzmit, Adapazarı ve Trabzon’da da Ermeni Protestan kiliseleri kurulmaya başlandı. Patrik Matteos’un afarozname yayınladığı 1846 yılında İstanbul’daki Ermeni Protestan nüfusu bini geçiyordu (Arpee, 1909, s. 269). Hızla genişleyen Protestan cemaati 1847’de Erzurum’da, 1848’de ise Antep ve Bursa’da kiliselerini kurdular. Cemaatin çalışmaları ve Ermeni Patrikhanesi’nin baskılarının yanı sıra İngiltere ve Amerika da Protestan Ermeni Cemaati’nin resmen tanınması ve ayrı bir cemaat olarak kabul görmeleri için Osmanlı sarayı nezdinde girişimlerde bulunuyor ve çeşitli baskılar yapıyorlardı. Özellikle, Sultan Abdülmecid nezdinde büyük bir etkisi olduğu bilinen ve devrinin önde gelen isimleri arasında yer alan İngiliz Elçisi Sir Stratford Canning tüm nüfuzunu kullanarak padişahı ikna edebilmek için girişimlerde bulundu (Artinian, s. 55).
Nihayetinde Kasım 1850’de Sultan Abdülmecid, Protestan Ermeni Cemaati’nin de diğer cemaatler gibi bağımsız ve kendi iç işlerinde özgür bir cemaat olarak resmen kabul edilmelerine dair bir ferman yayınladı. (Fermanın tam metni için bkz. Tuğlacı, s. 371-372) Fakat Protestan Ermeni cemaatinde diğer cemaatlerde olduğu gibi ağır bir ruhani nüfuzu ve önderliği yoktu. Cemaatin liderliğini sivil bir isim üstleniyordu. Sultan Abdülmecid’in Protestanları ayrı bir cemaat olarak tanımasıyla birlikte cemaatin liderliğini ilk olarak, mezhep değiştirmeyi yasaklayıp, Protestan inancını vaaz eden ruhanileri sürgün eden Patrik Balatlı Hagapos Seropyan’ın kardeşi olan Isdepan Ağa Seropyan üstlendi. (Tuğlacı, 1991, s. 315)
Tüm imparatorlukta sayıları sekiz bini bulan Protestanlar, Avrupa ve Amerika üniversitelerinde eğitimlerine devam edebilme imkanı buldukları gibi yine kendilerini himaye eden elçilikler vasıtasıyla bu ülkelerin diplomatik koruması altına da girebiliyorlardı (Bournoutian, 2011, s. 148). Resmen tanınmalarının ardından hızla gelişme gösteren Protestan cemaati, 1854 yılında on beş kiliseye sahipken 1859 gibi kısa bir sürede bu sayıyı iki katına çıkartabildiler.
1854 yılında Amerikan Yabancı Misyonlar Kurulu, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Protestanların idaresi, yapılacak, yayın ve eğitim faaliyetleri ve cemaatin mali idaresinin bir düzene sokulması için esasında Amerikan Protestan Kilisesi Tüzüğü’nün bir özeti olan, kısa fakat etkin bir nizamname gönderdi. (Bu nizamname metni için bkz. Artinian, 142-144) Ermeni Protestan Cemaati de bu nizamnameyi uygulayabilmek adına, cemaati idare edecek bir halk meclisi ile yürütme komitesi kurabilmek için müsaade aldılar. Babıali’nin bu isteği olumlu karşılaması üzerine de cemaati idaresini bu nizamname çerçevesinde ve bir meclis ile sağlamaya başladılar. (Artinian, s. 56)
Protestan kilisesinin siviller tarafından ve belli kurallar altında idare edilmesi diğer Ermeni kiliselerini de büyük oranda etkiledi. Katolik Ermeni cemaati de bunun üzerine on iki maddelik bir nizamname hazırlayarak yayınladı. Özellikle bu durum ana kilisede cemaatin dönüşümü için bir şeyler yapmak isteyen Genç Ermenilere ilham kaynağı oldu. Mustafa Reşid Paşa’nın danışmanı Hagop Gırcikyan, Genç Ermenilerin önde gelen isimlerine Protestanları örnek göstererek cemaatin idaresi için bir anayasa hazırlamalarını salık verdi ve böyle 1863‘deki Nizamname-i Milleti Ermeniyan’a giden yol başlamış oldu. (Davison, 2005, s. 128-129)
Tarih boyunca İstanbul’da beş kiliseye sahip olan Protestan Ermeni cemaati, mezarlık olarak ise Pangaltı’ndaki Latin Kabristanı’nı kullandılar. Cumhuriyet’in ilanına kadar, cemaat toplamda yedi lider tarafından temsil edilen cemaat, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte bu sembolik temsiliyet niteliğini de kaybetti. (Tuğlacı, 1991, s. 315)
Arpee, Leon. (1909), The Armenian Awakening: A History of the Armenian Church, Chicago.Artinian,
Vartan. (2004), Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu, İstanbul: Aras Yay.
Berberyan, Avedis. (1871), Badmutyun Hayots. İstanbul.
Bournoutian, George A. (2011), Ermeni Tarihi, Enver Abadoğlu, Ohannes Kılıçdağı (Çev.). İstanbul: Aras Yay.
Davison, Roderic H. (2005), Osmanlı İmparatorluğunda Reform, Osman Akınhay. (Çev.) 2005: Agora Kitaplığı
Tuğlacı, Pars. (1991), İstanbul Ermeni Kiliseleri, İstanbul.[:en]
Arpee, Leon. (1909), The Armenian Awakening: A History of the Armenian Church, Chicago.Artinian,
Vartan. (2004), Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu, İstanbul: Aras Yay.
Berberyan, Avedis. (1871), Badmutyun Hayots. İstanbul.
Bournoutian, George A. (2011), Ermeni Tarihi, Enver Abadoğlu, Ohannes Kılıçdağı (Çev.). İstanbul: Aras Yay.
Davison, Roderic H. (2005), Osmanlı İmparatorluğunda Reform, Osman Akınhay. (Çev.) 2005: Agora Kitaplığı
Tuğlacı, Pars. (1991), İstanbul Ermeni Kiliseleri, İstanbul.