Osmanlı İmparatorluğu’nda askerlik vazifesi umumiyetle Müslümanlar yer alırdı. Gayrimüslimlerin askerlik konusu Tanzimat fermanıyla gündeme gelmişti. Bu durumu memnuniyetle karşılayan gayrimüslim Osmanlı vatandaşları olduğu gibi buna tepki gösteren gruplar da vardı. Özellikle Ermeni toplumu, Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşlarının da askere alınmasını memnuniyetle karşıladılar. Hatta Taşnak Sütyun Cemiyeti, Ermenilerin askere alınması için mitingler dahi düzenlemişti. Nihayet 11 Ağustos 1909’da Takvim-i Vekayi’de yayımlanan bir kanunla din ve ırk ayrımı yapılmaksızın tüm Osmanlı vatandaşlarına askerlik mecburiyeti getirildi (Beyoğlu, 2013, s. 260).
Hıristiyan ve Yahudilerin askere alınması beraberinde çeşitli sorunları da getirdi. Ancak uygulama devam etti. Nitekim Balkan Harbi’nde Osmanlı ordusunun yüzde 25’i gayrimüslim askerlerden oluşuyordu. Ancak katılım oranı olması gerekenden çok daha azdı. Savaşta da bu askerlerin gerek eğitim eksikliği, gerek isteksizlikleri yanı sıra casusluk, firar, itaatsizlik, disiplinsizlik gibi savaşan ordunun kaderini etkileyecek olumsuz tavır ve davranışlar tesbit edildi. Buna rağmen Osmanlı devleti meşrutiyetin sloganı olan vatandaşlar arasında eşitlik ilkesine uymak maksadıyla ve elbette orduda duyulan insan gücü dolayısıyla gayri Müslim vatandaşları askere almaya devam etti.
I. Dünya Savaşı’nda 2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilanı da Müslim ve gayri Müslim bütün Osmanlı vatandaşlarını kapsıyordu. 1914 Baharında Osmanlı ordusunda her biri 1000-1500 mevcutlu 90 Amele taburu olduğu toplamda 100.000 kişinin bu taburlarda istihdam edildiği düşünülmektedir. 14 Mayıs 1914’te kabul edilen Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-ı Muvakkati ile askerlik hizmeti yeniden düzenlendi. Buna göre Hanedan dışında herkes askerlik vazifesi ile mükellefti. Askerlik süresi piyade ve nakliyede 2, diğer kara sınıfları, jandarma ve mızıka 3, bahriye sınıfları için 5 yıldı. Kanun bedelli askerliğe de her Osmanlı vatandaşı için belli şartlarda izin veriyordu. Aynı kanun ile askere alınanlar silahlı ve silahsız askeri hizmet mükellefi olarak ikiye ayrılıyordu. Gayrimüslim askerlerin ordu içindeki tutumları onların Amele taburlarında silahsız hizmet mükellefi olarak askerlik yapmalarını gerektirecektir. Balkan savaşlarında Hizmet taburları denilen Amele taburlarının her birinde hizmete muktedir olmayan ihtiyat veya emekli subaylardan bir tabur ve dört bölük komutanı ile ikişer teğmen görevlendirilecekti. Taburlar ihtiyaç duyulan bölgelere gidip verilen işleri yapacaklarlardı. Amele Taburları 2 gruba ayrılmışlardı: 1.Ordu ve menzil Amele taburları. 2.Askeri demiryolları ve Limanlar Müdüriyet-i Umumiyesi Levazımat-ı Umumiye ve Karargah-ı Umumiye üçüncü Şimendifer Şubesi Amele taburları. Bu taburlar; yol, kanal, istihkâm, demiryolu yapım ve onarımında çalıştılar (Beyoğlu, 2013, s. 261-2)
Dönemin diğer orduları gibi Osmanlı ordusunda da -hem barış hem de savaş zamanında- Amele taburları vardı. Bu taburlar, Osmanlı ordusunu oluşturan önce dört sonra yedi ordunun “menzil müfettişlikleri”ne bağlıydı.
Amele taburları başlıca Ermenilerden ve onların yanı sıra Süryani ve Rumlardan oluştuğuna dair özellikle Batı literatüründe çokça yayın vardır. Hatta bu taburlarda Ermenilerin yüzde 75 olduğu da ileri sürülmüştür (Zürcher, 2005, s. 210). Bu konuda Osmanlı arşiv kaynaklarının önemi bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Bu belgeler üzerine yapılan özgün araştırmalar bize yeni bilgiler vermiştir. Öncelikle Amele taburlarında sadece gayr-i Müslim Osmanlı vatandaşlarının çalıştırıldığı iddiası doğru olmadığı anlaşılmıştır. Amele Taburlarındaki Müslümanların yaş ortalaması 40 üzeri olduğunu bunun da genç Müslümanların cephede yer alırken 40 yaş üzeri Müslümanların cephe gerisinde hizmet etmek üzere Amele Taburlarında olduğu görülmüştür. Bu taburlar, karayolu, demiryolu, hasat, inşaat, maden, ağaç kesme işlerinde ve ordunun ihtiyaç duyduğu benzeri geri hizmetleri yerine getirmişlerdi.
Mesela I. Orduya bağlı Avrupa Kıtasındaki Amele Taburlarında Rum, Yahudi, Ermeni ve Müslim toplam 15.052 kişi yer almaktadır. Bu rakamın yüzde 12,4 müslümandır. Ermeni askerlerin oranı yüzde 22,3, Rumların yüzde 58,1, Yahudilerin yüzde 4,5 olduğu görülmektedir. Yine I. Orduya bağlı Asya Kıtasındaki Amele Taburlarında 11.134 asker bulunmaktadır. Bunun yüzde 26,3’ü Müslüman, yüzde 35,3’ü Ermeni, yüzde 28,5’i Rum ve yüzde 8,8’i Yahudiler teşkil ediyordu.
Bu durum sadece I. Ordu ile sınırlı bir uygulama değildi. Halep Menzil Müfettişliği’ne bağlı 5.100 Amelenin 1.872’si Müslüman 1.494’ü Rum, 664’ü Ermeni, 175’i Yahudi idi. III. Kolordu’ya bağlı yedisi Sivas, üçü Samsun’da olmak üzere on Amele Taburu vardı. Bu taburlardaki 7.000 Amelenin; 3.637’si Rum, 2.535’i Ermeni, 828’i Müslüman idi.
IV.Kolordu’ya bağlı 9.649 Amelenin ise; 2.672’si Müslüman, 5.842’si Ermeni idi. IX. Kolorduya bağlı 6.172 Amelenin de; 4.869’u Ermeni, 1.199’u Rum idi. Amele taburlarının sayısı yıllar içinde ve bölgelere göre farklılık arzetmektedir (Mutlu, 2007, s. 50-52).
Osmanlı Devleti belgelerinde Amele taburlarında bulunan vasıflı ve vasıfsız Amele ve ustalara yevmiye ödendiği anlaşılmaktadır. Mesela; aynı taburda görev yapan;
Ustabaşı Manok’a 30 Kuruş,
Dülger Minyas’a 25 Kuruş,
Duvarcı Agop’a 25 Kuruş,
Duvarcı Manok Çakıryan’a 25 Kuruş alırken Müslüman duvarcılardan;
Sait oğlu Orhan’a 20 Kuruş,
Duvarcı Hüseyin oğlu Hasan’a 23 Kuruş,
Duvarcı Ömer oğlu Veysi’ye 27 Kuruş,
Yağcı Muammer oğlu Ömer’e 20 Kuruş ödenmişti.
Osmanlı ordusunda görülen iaşe sıkıntısı, salgın hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler Amele Taburları’nda da yaşanmıştır. Amele Taburlarında zaman zaman isyan, firar, casusluk gibi olaylar da görülmüştür. İsyan vakalarının en önemlisi Urfa Amele Taburu’nda olandır. 30 Ekim 1918’de imza edilen Mondros Mütarekesi gereği orduda terhisler Amele Taburları’nda görev yapan Müslim ve gayri Müslim herkes için de geçerli olmuştur (Mutlu, 2007, s. 163-167).
Öte yandan Amele taburlarında özellikle Ermenilerin çok zor şartlarda çalıştırıldığı ve hatta katledildiğine dair iddialar hakkında herhangi bir delil bulunamamıştır. Bu konuda ortaya atılan iddiaların pek tutarlı ve akılcı olmadığı belirtilmektedir. Osmanlı Devletinin askeri lojistiğinin büyük bir kısmını yerine getirmek durumunda olan Amele taburlarındaki askerler çok kıymetlidir. Çünkü devlet Amele Taburlarının ihtiyaca cevap vermemesinden dolayı asker miktarının artırmak istemektedir. Bu durumda Devletin Amele Taburlarındakilere kötü muAmelede bulunması mantıklı gözükmemektedir. Meydana gelen sıkıntılar sırasındaki kayıplar, etnik bir ayrımcılık yapıldığı sonucuna bizi götürmemektedir. Amele taburlarında çalışan askerlere silah verilmemiş olması da genel bir uygulamadır. Muharip kıt’a olmadıkları için silah verilmemiş ancak kendilerine yönelecek muhtemel saldırılara veya herhangi isyan hareketine karşı görevlendirilmiş jandarma bölükleri de mevcuttur. Amele taburları yalnız Osmanlı ordusuna özgü bir teşkilat değildir. Başta İngiltere olmak üzere birçok devlet bu tür çalışma birlikleri kurduğu ve kullandığı bilinmektedir (Beyoğlu, 2013, s. 288).
Beyoğlu, Süleyman (2013), “Amele Taburlarında Ermeni Askerler”, Tarihimizden Portreler Osmanlı Kimliği (Prof.Dr.Cevdet Küçük Armağanı), ed. Z.Kurşun – H.Çoruh, İstanbul , s.259-288
Mutlu, Cengiz (2007), Birinci Dünya Savaşında Amele Taburları, İstanbul
Özdemir, Zekeriya (1994), Birinci Dünya Savaşı’nda Amele Taburları, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Basılmamış Yüksek Lisasn Tezi, Ankara
Zürcher, Erik-Jan (2005), Savaş, Devrim ve Uluslaşma: Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi, 1908-1928; (yay. haz.) Ece Turnator, Mehmet Beşikçi; (çev.) Ergun Aydınoğlu, İstanbul