Türk tarihine Doksanüç Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı,“Ermeni Meselesi”nin ortaya çıkması ve uluslar arası boyut kazanmasında dönüm noktası olarak kabul edilir (Küçük, 1986, s. 1). Bu sebeple, Ermeni meselesinin tüm boyutları ile doğru bir şekilde değerlendirilmesi için bu savaşta üstlendikleri roller ve etkileri üzerinde durmak oldukça önemlidir.
Osmanlı İmparatorluğu, 19. Yüzyılın başlarından itibaren içte ve dışta önemli problemlerle uğraşmak zorunda kalmış, aynı zamanda ciddi bir “yönetim sorunu” ile de karşılaşmıştır. Bu şartlarda, dağılmakta olan bir imparatorluk görüntüsü çizmekte; “Millet Sistemi”ni oluşturan unsurlardan biri olan Ermeniler kendi geleceklerini diğer Hıristiyan toplulukların izlediği yolu takip ederek belirlemeye çalışmaktaydı.
Osmanlı topraklarına yayılma politikası izleyen Rusya’nın, 1828-1829 Türk-Rus Savaşı’nda Ermenilerin yaşadığı bir kısım toprakları ele geçirmesi, yine Ermenilerin yaşadığı diğer vilayetleri de ilhak etme düşünce ve eğilimlerini cesaretlendirmişti. Bu süreçte, Rusya’nın kendilerini Türk boyunduruğundan kurtaracağını ümit eden Osmanlı Ermenileri arasında Rus yanlısı fikirler hızla yayıldı (Lewy, 2005, s. 7). Sonuçta Ermeniler, “Millet-i Sâdıka”dan, “Düşmanla işbirliği yapan” bir millet konumuna gelmiştir ki, bu dönüşümün en önemli safhası da Doksanüç Harbi olmuştur.
Çarlık Rusyası’nın Slav topluluklar üzerinde uyguladığı Panislavizm siyaseti, 1877-1878 Türk-Rus Savaşının en önemli sebeplerinden biridir. Rusların kesin zaferiyle sonuçlanan bu savaş, Tuna-Balkanlar ve Kafkas-Doğu Anadolu cepheleri olmak üzere iki sahada meydana gelmiştir. Bunlardan Kafkas-Doğu Anadolu Cephesi, yüzyıllardır bölgede yaşayan Ermenilerin de rol aldığı önemli gelişmelere sahne olmuştur. Osmanlı Anadolu ordusunda 80 bin civarında asker; Kafkasya’da daha geniş bir alana yayılan Rus ordusunda ise 120 binden fazla asker bulunuyordu. İkinci dereceden öneme sahip bu cephede üç koldan saldırıya geçen Rusların stratejisi Kars ve Erzurum’u ele geçirmek; Osmanlıların stratejisi ise bölgeyi topyekün savunmak üzerine kuruluydu. Osmanlı Ordusu’na Müşir Ahmet Muhtar Paşa komuta ederken, yıldırım harekâtla saldırıya geçen Rus ordusuna ise Loris-Melikof komuta etmekteydi.
Doksanüç Savaşı’nda, her iki taraf da düşmanına karşı kullanmak amacıyla yerel unsurlardan yararlanmak istediğinden, özellikle Kafkas Cephesi’nde düzensiz gönüllü birlikler ortaya çıkmıştır. Osmanlılar savaşta, çeşitli kabilelere mensup Acara, Çerkes, Abhaz ve Kürtler’den; Ruslar ise, Ermeniler başta olmak üzere, Gürcüler, Kürtler, Çerkesler ve Terek Kazakları’ndan yararlanmışlardır (Şirokorad, 2009, s.437-8). Rus orduları, genel olarak Balkanlar’dan Slavların; doğudan da Ermenilerin desteği ve işbirliğiyle hareket etmekteydi.
Ermenilerin bu savaşta, “Rus Ermenileri” ve “Osmanlı Ermenileri” olmak üzere, iki taraflıve aynı zamanda birbirini tamamlayan bir desteği söz konusu olmuştur. Bunlardan, Kafkasya’da yaşayan Rus Ermenileri, doğrudan Rus ordusunda görev almak suretiyle Ruslara destek vermişlerdir.Dahası, bu ordunun komuta kademesinde Ermenilerin ciddi bir ağırlığa sahip olduğu görülür. Merkezi Erivan olan Rus Kafkas ordusunda, binlerce Rus Ermenisi asker ve her kademede yüzlerce subaydan başka, general rütbesinde komutanlar da vardı. Nitekim, savaşın başında Doğu Anadolu’yu süratle işgale başlayan Rus ordusunun komutanı Mikayel Loris-Melikof (1826-1888), Tiflisli bir Rus Ermenisi olup, asıl adı da Melikian idi (Lewy, 2005, s. 7).
Melikof’tan sonra görevi devralan Rusya’nın Kafkasya valisi ve Çar’ın kardeşi Grandük Mihail Nikolayeviç’in emrindeki ikinci derece komutanların birçoğu yine Tiflisli Ermeniler’den oluşuyordu: Hepsi de general rütbesinde olan Beybut Şelkovnikov, İvan Davidoviç Lazarev (Ohannes Lazaryan), Arshak Tergukasov ve Avinov bunlardan bazılarıdır. Bu arada, General Tergukasov komutasında olarak “Erivan Müfrezesi” adıyla ayrı bir birlik de oluşturulmuştu (Şirokorad, 2009, s. 437-8). Rus Ermenileri, daha çok Rusların kışkırtıp vadettiği Ermenistan’ı kurma hayaliyle savaşıyordu. Tam da bu noktada, dönemin Ermeni Patriği Nerses’in, İstanbul’daki İngiliz elçisi Henry Layard’a söylediği şu sözleri dikkat çekicidir: “…Rusya tarafından Gürcistan ve (Kafkasya’daki) Ermenistan’da istihdam edilen üst düzey görevliler ve generaller arasında çok sayıda Ermeni bulunmaktadır. Onlardan bazıları, savaş boyunca seçkinlik gösterdiler ve Türkiye’deki Ermeni kardeşleriyle yakın ilişki içinde oldular…” (PRO, FO, 881/3554, nr.4, Layard’dan Lord Derby’ye, İstanbul, 18 Mart 1878). Layard, Nerses ve Ermeniler ile ilgili olarak, “(Patrik) her ne kadar bir din adamı olup dünyevi arzular taşımasa da, Ermeni halkı artık Osmanlı yönetimine râzı olmayacağı konusunda kararlıydı ve Patrik, Ermenilerin bu isteklerine karşı koyamaz durumdaydı” tespitini yapmaktadır (Aynı belge). Bu tespit, 1890’lardan itibaren şiddetlenecek olan Ermeni tedhiş hareketlerinin de adeta habercisi gibiydi.
Rus ordusuna Ermeni desteğinin ikinci önemli ayağı ise, Doğu Anadolu vilayetlerinde ve özellikle de sınır boylarında yaşayan Osmanlı Ermenileri’yle ilgilidir. Paris Antlaşması’nın getirdiği kısıtlamalardan sonra Rusya, Doğu Anadolu ile Mezopotamya havzasına dair planlarını gerçekleştirmek için, buradaki Ermeni nüfusuna dayanmayı tasarlıyordu. Nitekim, Doksanüç Harbi’nde hızla ilerleyen Rus orduları Doğu Anadolu’da bazı sınır vilayetlerini işgal edince, buralarda yaşayan Ermenilerle temasa geçmiş; ayrıca Rus ordusundaki Ermeniler de Osmanlı Ermenilerini kışkırtmaya başlamıştı (Karal, 1995, s. 129).Bu sırada, Osmanlı Ermenilerinden bazıları Rus ordularına rehberlik ve casusluk yapmak suretiyle savaşa dahil olmuşlardı (Lewy, 2005, s. 7). Ayrıca, Ruslar Ermeniler vasıtasıyla ülke içine dehşetli haberler yayıyor; bu durum doğal olarak halk üzerinde korku ve heyecan yaratıyordu (Mehmed Arif Bey, 2006, s. 621).
Doğu cephesinde Ordu Mühimme Başkâtibi olan Mehmet Arif Bey, hudut boyunda yaşayan ahaliden ve Rusların yabancı bir ülkede kendilerine nasıl casus bulup onları kullanabildiklerinden bahsederken, “para etkisi”ne ve bölgenin demografik yapısına dikkat çeker. Ona göre, “iki taraf ordularının bulunduğu arazide oturan ahâli, Kürt, Karapapak ve Ermeni’den ibaretti. Böyle olunca düşman (Ruslar) casus bulmakta güçlük çekmez. Bunlardan bazıları, her iki tarafa da, yani hem Ruslara hem de Osmanlılara hizmet etmekteydi…Ermenilerin ise nasıl bir maksada hizmet ettiklerini anlatmaya lüzum yoktu…” (Mehmed Arif Bey, 2006, s. 455-456). Görüldüğü üzere, Osmanlı Ermenileri, Kırım Savaşı’nda olduğu gibi, Doksanüç Harbi’nde de Rusların Anadolu’ya yayılmasında önemli ölçüde yardımcı olmuşlardı (McCarthy, 2001, s. 67). Diğer yandan, Balkan cephesindeki Rus ordusu İstanbul kapılarına dayandığında, Rus general ve subaylardan bazıları da Ayestefanos’ta yaşayan Ermenilerin evlerinde misafir edilmişlerdi. Bu gurup da, İstanbul Ermenilerini tahrik etmekteydi (Karal, 1995, s. 129).
Doksanüç Harbi’nin doğurduğu otoritesizlik ortamının da etkisiyle, Doğu Anadolu vilâyetlerinde Ermenilerin ön ayak olduğu ciddi asayiş problemleri de ortaya çıkmıştır. Nitekim, daha savaşın başlarında Patrik Nerses, muhtelif yerlerde çıkan olaylar ve karışıklıklar sebebiyle Ermeni milletine hitaben bir “nasihatnâme” yayınlamıştı (BOA, İ.HR, nr.274/16595). 1875’ten beri isyan hâlinde olan Zeytun Ermenileri ise, savaşın başlamasıyla birlikte Babik liderliğindeki gasp ve yağma hareketlerine hız vermişlerdi (BOA, Y.PRK.A, nr.2/24; Ermeni Komitelerinin A‘mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, 1983:29-30). Bu olaylardan sonra yakalanan bazı Ermeni katiller, Ankara mahkemeleri tarafından suçlarına göre çeşitli cezalara çarptırılmışlardı (BOA, Y.PRK.HR, nr.1/40). Savaş sırasında ayrıca, Ermeni Patrikhanesi tarafından Erzurum, Gemerek vb. yerlerdeki Ermeni mekteplerine gönderilen Ermenice risâleler ele geçirilerek “zararlı” görülmüş ve imha edilmişlerdi (BOA, MF.MKT, nr.50/4; nr.50/93).
Osmanlı Ermenilerinin doğu cephesindeki hareket tarzını belirleyen etkenler arasında, demografik/sosyal yapıdan ve savaş şartlarından kaynaklanan hususlar da vardı. Osmanlı yardımcı kuvvetleri, genellikle aşiret yapısını yansıtan Kürt ve Çerkesler’den meydana gelmekteydi. Bu başıbozuk guruplar,savaşta zaman zaman önemli katkılar sağlasa da, cephe ve gerisindeki düzen ve otoriteyi daha çok ihlâl edebilmekteydiler. Mehmet Arif Bey’in bu konudaki müşahedeleri de dikkat çekicidir: Bir kısmı Samsun’dan getirilmiş olan Çerkes süvarileri, yiğitlik ve cesaretleriyle iyi birer savaşçı olmakla birlikte, köylerin ahalisine baskı ve zulüm yapmakta; savaş ortamında asayişi ve ordunun durumunu daha da bozmaktaydı. Ona göre, “…bazı Ermeni köyleri, bunların zulmünden kurtulmak için, Rusya’nın muvaffak olmasına dua ve yardım eder olmuşlardı…” (Mehmed Arif Bey, s. 358). Savaş sırasında, Benliahmed Köyü’nden bir Ermeni, koyununu vermek istemediğinden Çerkes süvarileri tarafından öldürülünce Ermeniler toplu halde kumandana şikâyette bulunmuşlardı. Yapılan mahkemeden sonra da katil, Paşanın emriyle Kars’ta idam edilmişti (Aynı eser, s. 359).
Kürt beylerinden Mir Mehmed ise, Siirt’te başına topladığı ayak takımı ile yağma ve eşkıyalık yapmaya başlamış; bu sırada, devlete sâdık Ermeni köylerini de yakıp yıkmışlardı (Mahmud Celaleddin Paşa, 1983, s. 358-9). Savaş sonunda Rus birlikleri çekildiğinde, bazı Kürt ve Çerkes guruplar bu sefer de intikam duygusuyla hareket ederek, sınırdaki Ermeni köylerine tekrar saldırmışlardı. Sonuçta, sınırdaki on binlerce Ermeni, Rus Kafkasyası’na ve bu arada Ayestefanos Antlaşması ile Rusya’ya bırakılan eski Osmanlı topraklarına göç etmiştir (Lewy, 2005, s.7; McCarthy, 2007, s. 58-9). Esasında,aynı coğrafyayı paylaşan Kürtler ile Ermeniler arasındaki çatışmalar daha eski tarihlere dayanmaktaydı. Bu çatışma hâli, Islahat Fermanı’nın ilânın dansonra ortaya çıkan Müslim-gayrimüslim gerginliği ve 1870’lerdeki “yönetim buhranı” ile artış göstermiş; Doksanüç Harbi’nin savaş şartlarında ise daha da şiddetlenmiştir. İngiliz elçisi Henry Layard’ın Ayestefanos Antlaşması’nın hemen ardından yaptığı şu tespit kayda değerdir: “…Kürtlerin Van Vilâyeti ve Beyazıt bölgesindeki Ermeniler üzerinde uyguladıkları aşırılıklar, Ermenilerin İslâm (Osmanlı) idaresine duydukları nefreti arttırmıştır…” (PRO, FO, 881/3554, nr.4, Layard’dan Lord Derby’ye, İstanbul, 18 Mart 1878).
Doksanüç Savaşı henüz sonuçlanmadan önce, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi büyük devletlerin Dışişleri Bakanlarına birer şikâyet mektubu göndermiş, bu arada Rusya Ermenileri de Osmanlı Ermenileri’ne yardım etmek için Rus hükümetine müracaat etmişti. Diğer yandan, Ermeniler, 18 Aralık 1877’de yaptıkları bir toplantıyla, daha önce aldıkları Doksanüç Harbi’ne doğrudan katılma kararını iptal etmişler; ancak bu tarihten itibaren de Rusya nezdinde yoğun bir çalışma başlatmışlardır (Gürün, 1983, s. 105).
Bundan sonraki süreç ise, Ermenilerin savaşta Ruslara çeşitli şekillerde verdikleri desteğin karşılığını beklemek ve diğer Hıristiyan toplulukların izlediği yolu takip ederek özerkliğe açılan kapıyı aralamak şeklinde belirmiştir.Bilindiği üzere, Ermeni Patriği Nerses “özerklik” veya “himaye” talebiyle Ayestefanos’taki Grandük Nikola’ya müracaat etmiş; daha sonra imzalanan her iki antlaşmaya da büyük devletlerin kontrolü altında olmak üzere “Ermeni Islahatı”nın yapılmasına ilişkin maddeler konmuştur. Ayrıca, yukarıda bahsedilen çatışmalardan dolayıdır ki, Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı emniyetlerinin sağlanması kararlaştırılmıştır (Mahmud Celaleddin Paşa, 1983, s. 578-9, 629, 697). Reformlar tatminkâr düzeyde uygulanıncaya kadar da, Rus birlikleri Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde kalmaya devam edeceklerdi. İlgili maddeler, Ermeni meselesine aynı zamanda uluslar arası boyut kazandırdığı gibi, Ermenilerin emperyalizmin bir hedefi hâline gelmesine de sebep olmuştur.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
Public Record Office (PRO), Londra, Foreign Office (FO)
Şirokorad, A.B. (2009), Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları, İstanbul
Ermeni Komitelerinin A‘mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi (1983), (haz. H.Erdoğan Cengiz), Ankara
Lewy, Guenter (2005), The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: a Disputed Genocide, Utah
Gürün, Kâmuran (1983), Ermeni Dosyası, Ankara
McCarthy, Justin (2001), The Ottoman Peoples and The End of Empire, New York
McCarthy, Justin (2007), “The Demography of the 1877-78 Russo-Turkish War”, The Ottoman-Russian War of 1877-78, (ed. Ömer Turan), s. 51-78, Ankara
Karal, Enver Ziya (1995), Osmanlı Tarihi,cilt VIII, Ankara
Küçük, Cevdet (1986), Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul
Mahmud Celâleddin Paşa (1983), Mir’ât-ı Hakîkat, (haz. İsmet Miroğlu), cilt I-II-III, İstanbul
Mehmed Arif Bey (2006), Başımıza Gelenler, 93 Harbinde Anadolu Cephesi-Ruslarla Savaş, (haz. M. Ertuğrul Düzdağ), İstanbul